21 Aralık 2014 Pazar

Evde nasıl İngilizce öğreniriz?

Yeniden merhabalar.

Hazır gece çook uzunken, faydalı olacağını umduğum bir yazı yazayım dedim :)
Başlıktan da anlaşılacağı gibi konumuz İngilizce. Maalesef öyle çok kolay yöntemlerden bahsedemeyeceğim. Ben de isterdim uyurken öğrenin falan demeyi ama henüz öyle yöntemler keşfedebilmiş değilim. O yüzden ben biraz daha çaba gerektiren şeyleri anlatacağım.
Aşama aşama gidecek olursak;


1. Duolingo ve Kelime Ezberle programlarını telefonumuza yüklüyoruz.  




Kelime ezberle programı bolca mevcut zaten. Herhangi bir tanesi olabilir. Ara sıra açıp kelimelere bakın. Ezberlemeye çalışın. Kelimeleri bitirip başa dönün.
Duolingo da bize dil bilgisi öğreten bir program. Fakat kelimeleri kısıtlı. Kuralları oyun gibi, eğlendirerek öğretiyor. Çoktan seçmeli soruları, telaffuz testleri, çevirileri ile bence çok yararlı. En birinci seviyeden başlayıp zamanla ilerliyorsunuz. Puan falan topluyorsunuz. Düzenli açıp kullanmakta fayda var.
İngilizceden diğer dillere öğrenme seçeneği de mevcut. İngilizcenizi geliştirip başka dillere de bakabilirsiniz.
Akıllı telefonunuz yoksa ya da bilgisayarda da kullanmak isterseniz;
https://www.duolingo.com/ sitesine girebilirsiniz.



2. CleverbotVoscreen ve bedavaingilizcedersler.com sitelerini Facebook, Twitter, Instagram vs.den önce açıp bakıyoruz.


Cleverbot bizimle İngilizce konuşan akıllı bir program. İnsan gibi. Eğlenceli, komik cevapları oluyor bazen. Ben çok şaşırıyorum verdiği cevaplara. Genellikle "Bu bot değil de insan mı yoksa :O " diye şaşırıyorum bilgisayar başında. Bir hayli gerçekçi yani. İngilizce konuşmak istiyorum ama konuşacak kimsem yok diyenler için ideal.


Voscreen de filmlerden kısa kesitler gösteriyor, video bittikten sonra altyazıyı göster/gösterme seçeneği sunuyor. İngilizce konuştularsa Türkçe, Türkçe konuştularsa İngilizce anlamını soruyor. Puan aldıkça seviyeniz de artıyor. Videolar çok kısa olduğu için anlamakta pek güçlük çekmiyorsunuz ki anlamadıysanız zaten yazıyla da görebiliyorsunuz. Zamanla duyduğunuzu daha hızlı anlamaya başlıyorsunuz.




http://bedavaingilizcedersler.com/ ' da ise çok tatlı bir hocamız var; Cengiz Hoca. Üşenmemiş bizim için bir sürü video çekmiş. Tek tek bütün konuları anlatmış. Bir de hiçbir ücret talep etmemiş. İlk seviyeden son seviyeye bir sürü videolu dersler var. Kursta anlatılanları bu site üzerinden de dinleyebilrsiniz. Yani illa ki bir sürü para dökmeye gerek yok. En azından denemek gerek.


3. Arkadaşlarınızla önce İngilizce yazışıyor daha sonra İngilizce konuşuyorsunuz.




Kendi arkadaşlarınızla konuşmak ilk aşama için bence iyi fikir. Çünkü seviyeler çok farklı olmadığından ve karşı tarafın sizi örselemeyeceğini bildiğinizden gerilmiyor, stres yapmıyorsunuz. Hepimizin problemidir İngilizce konuşurken çekinmek, utanmak. İşte bu aşamayı kendi arkadaşlarınızla atabilirsiniz. Zaman içerisinde arkadaşlarınızla konuşmak yeterli gelmeyebilir. Biz kendi aramızda buna "Her gün bir phrasal verb, bir deyim" yöntemiyle çare bulduk. 3 kişilik bir Facebook konuşması açtık. Herkes her gün bir tane phrasal verb, bir tane de deyimi bulup, İngilizce açıklıyor. Kurduğumuz grupta elimizden geldiğince Türkçe konuşmuyoruz.
Sözlü olarak da birbirimize mülakat yapıyoruz. Çok da eğleniyoruz. Pratik şart :)



4. Makale çeviriyoruz.



Günlük İngilizce çok önemli elbette ama teknik İngilizce de bir o kadar önemli. En çok işimize yarayacak şey de teknik İngilizce zaten.
Teknik İngilizceyi geliştirmenin güzel bir yolu da ilgilendiğiniz bir konuda makaleler çevirmeye çalışmak. Ben kendi adıma yazdığım tezlerin girişlerini çevirirken bile çok kelime öğrendiğimi fark ettim. O yüzden makale çevirin. Hem ilgi alanınıza giren bir konu olunca sıkılmazsınız diye düşünüyorum. İngilizce haber okuyun hatta teknik kitaplar okuyun. Hem mesleğinize de katkısı olur.
İlk aşama için makale ağır gelebilir, en olmadı İngilizce hikaye okuyun.









5. İngilizce yazı yazıyoruz.



Günlük olur, makale olur, yazdığınız tezi İngilizceye çevirmek olur. Bir şeyler yazın mutlaka. Bu şekilde Türkçe düşündüğünüz şeyleri hızlıca İngilizce de düşünebilmeye başlayacaksınız.


Bu 5 maddeyi yazmak çok kolay elbette esas zor olan uygulamak biliyorum. Ben de öğrenciyim ve çok fazla kaytarıyorum. Çok güzel bahaneler de üretebiliyorum ama zaman çok çabuk geçiyor. İngilizce konusu da öyle kursa giderim 1 yıl deyip halledilecek bir konu değil. Denedim, kendimden biliyorum. 2 yıl kurs tecrübem var ve ben akıllı gibi ilk yıl hiç çalışmadım. Kurstan ne öğrendim? Sanırım evde çalıştığımın 10'da 1'ini anca öğrenmişimdir. O yüzden düzenli vakit ayırmak şart.



Ay ben gülerim, ay ben sıkılırım, ay benim konsantrasyon sorunum var diyenlere bonus: Pomodoro Tekniği


Umarım faydalı bir yazı olmuştur.


Sevgiler :)

16 Kasım 2014 Pazar

Endüstri Mühendisliği Okumak

Selamlar herkese. Geçen yazımda Balıkesir Üniversitesi’nde nasıl rahat rahat okunur anlatmaya çalışmıştım. Bu yazımı da sevgili bölümdaşlarım, endüstri mühendisliği adayları için yazıyorum. Aslında kimseye akıl verecek konumda değilim. Yine de bölümde 4.yılım. (Artık 5 oldu :( Gönül isterdi ki 4'te kalsaydı, neyse.)
Az biraz tecrübelerimden, okuduklarımdan ve dinlediklerimden -ve en önemlisi de her önüme gelen tecrübeli insana "Sizce öğrenciyken ne yapmalıyız?" diye sorduğumdan- çıkardığım birkaç şey söyleyebilirim diye düşünüyorum. Özellikle okula henüz başlayanlarda bir fikir oluşturabilirsem ne mutlu. Tabi bu söylediklerimi yapan herkes başarılı olacak diye bir şey yok. Bunlar kesinlikle yapılması gerekenler bence. Şansınızın da büyük etkisi var bu yolda. Bunları yaptıktan sonra da kendinize yatırım yapmanız gerekiyor elbette.
Her neyse, çok uzatmadan gelelim maddelerimize;

Madde 1. İngilizce Öğrenin

İngilizce hepimizin başının belası biliyorum. Özellikle bölümün İngilizce değilse ve kendin öğrenmek zorundaysan işler daha da zorlaşıyor. Öğrenmek çok çok zor onu da biliyorum ama maalesef İngilizcen yoksa geri kalan hiçbir şeyin önemi olmuyor. (Ceo’nun yeğeniyseniz onu bilemem tabi.)
Birçok şirket artık İngilizce mülakat yapılmaya başlandı. Şöyle güzel, kurumsal bir şirkette çalışmak istiyorum diyorsan İngilizce konuşmak zorundasın.
Naçizane tavsiyem; kesinlikle İngilizce’yi son yıla bırakmayın arkadaşlar. Nasılsa son sınıfta kursa giderim diyen çok oluyor ama o İngilizce son sınıfta yetişmiyor ki zaten tek başına kursla olacak şey de değil. Ben 2 yıldır İngilizce kursuna gidiyorum. Hâlâ maalesef çatır çatır konuştuğum söylenemez. İngilizce sorulan sorular karşısında gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi donup kalıyorum ve saklanacak yer arıyorum. (Hayatımı "Aa yes yes." diyerek idame ettirebilirim ama pek etkili olmuyor maalesef.) Zaten kurs dediğin haftada 2 gün oluyor. Geri kalan günlerde çalışmazsan da kurs bir işe yaramıyor. Hele bir de son sınıfa bırakınca,aman mezuniyetti, dersti, stajdı… Bir sürü ıvır zıvır arasında zor iş. Olmaz demiyorum ama zor yani. O yüzden bu bölümde veya özel sektörde çalışacağınız herhangi bir bölümde okuyorsanız İngilizce öğrenmek birinci hedefiniz olsun.
(Evde nasıl İngilizce öğreniriz konulu yazı şurada.)


Madde 2. Çalışacağınız Sektöre/Alana Karar Verin.

Endüstri mühendisliğinin çalışma alanı çok geniş olduğu için bence bu madde çok önemli. Her yerde çalışma şansımız var ama artık bir sürü endüstri mühendisliği mezunu var. Tercih edilecek özelliklerimiz olmalı. Bunu sağlamanın yolu da –en azından yeni mezunken tercih edilmenin yolu, öğrencilikte ne istediğine karar verebilmekte yatıyor. Tabi sadece karar vermek yetmez o yolda çalışmak da lazım.
Hangi sektörde ya da hangi departmanda çalışacağını bilirsen; ona yönelik staj yapabilirsin, program öğrenebilirsin, kitap okuyabilirsin, proje üretebilirsin, hatta ikinci dilini bu alana yönelik seçebilirsin. Diğer türlü endüstri mühendisliği derya deniz. Ne yöne gideceğini bilmeyen adama hiçbir rüzgar yardım edemez demişler. En azından çalışmak istediğin tarafı bilirsen diğer mezunlardan farklı olmak için bir şansın olur. Bunu da elbette önce kendini ölçüp tartarak, nasıl bir iş istediğini anlayarak başarabilirsin.
Özellikle bitirme projesini istediğin alana yönelik yapmak çok etkili oluyor. Yarın bir gün mülakata gidince anlatabileceğimiz 3 şey var; dersler dışında ne yaptım? , stajlarımda neler yaptım? , ve bitirme projem neydi?
Bunlar dışında part time işler bulabilirseniz ne âlâ. İstediğiniz sektöre yönelik çalışmalar her zaman dikkat çekici oluyor.


Madde 3. Excel bilin.

Çalışacağın sektör/alan ne olursa olsun, Excel’i çok iyi bilmek gerekiyor. Her yerde kullanılıyor artık. Excel’de bir sürü değişik değişik şeyler yapabiliyorsunuz. Öyle de güzel bir program. Excel Solver var mesela, kolayca yöneylem sorularını çözebiliyorsunuz. Grafik çizme, tablo oluşturma, makro yazma konularına hiç girmiyorum. Zaman geçtikçe anlaşılıyor zaten, her yerde insanın karşısına çıkıyor bu program. Bu devirde Excel bilmeyene ne yazık ki  iş yok.

Madde 4. Yöneylem araştırmasını çok iyi bilin.

Derslerin büyük çoğunluğu (bence) hiçbir işe yaramıyor. Akademik kariyer hedefin yoksa dersleri çok kasmaya gerek yok diye düşünüyorum. (Erasmus, yatay geçiş ya da çift anadal programı gibi konularda ortalama önemli. Çok da boşvermemek lâzım. Misal ben boşverdim 5. yıla uzattım, etmeyin.)  Tabi ders içinde verilen projeler ve birkaç ders hariç. İşte o birkaç dersten bir tanesi de yöneylem araştırması. Bu ders yalnızca bir ders değil arkadaşlar. Her yerde karşımıza çıkan, işimizi kolaylaştıran konular bütünü. Hem sonraki dönem derslerinde hem gerçek hayatta işe yarayacak. Her şeyi harfi harfine ezberlemeye gerek yok ama genel mantığını oturtmak çok önemli bence. O yüzden dikkatli olmak lazım.
Ek olarak bir endüstri mühendisi olarak şu kavramalar da çok lazım olacak, aklınızda bulunsun;
Optimizasyon, verimlilik, maliyet, kâr, üretim, sistem, girdi, çıktı, finans, stok, sipariş, proses
Bu kavramları genişletebiliriz, şimdi ilk aklıma gelen bunlar. Zaten endüstri mühendisliği bu kavramlar etrafında dönüp duran bir şey :)

Madde 5. Minitab veya SPSS ve Arena programlarını bilin.

Minitab ya da SPSS, en kısa haliyle istatistikte işimize yarayan programlardır.  
Minitab ile deney tasarımı, 6 sigma vs. gibi alanlarda sıkça karşılaşacaksınız. Anket analizi, talep tahmini gibi konularda da oldukça kullanışlıdır. İnternette bol bol videoları ve ders notları mevcut.

Arena programı da bize simülasyon yapma imkanı veriyor. Simülasyon derken 3boyutlu çizimlerden animasyonlardan bahsetmiyorum. Bir sistemi modelleyebiliyoruz. Örneğin bankadaki kuyruk sistemleri ya da üretim hatları vs. Üretim hattındaki olan veya oluşabilecek darboğazları ya da sistemin bir parçasında değişiklik yaptığımızda bütün sisteme etkilerini rahatça görebiliyoruz. Yani olası durumları inceliyoruz.
İki programın da ders videoları ve notları internette bolca mevcut. Bunun yanında güzel öğreten kitaplar da var.
Şu siteler başlangıç için yararlı olabilir diye düşünüyorum;








Madde 6. Mesleki kitap okuyun, bol bol iş adamlarını dinleyin, mümkün oldukça endüstri mühendisleriyle muhatap olun.



Öğrenciyken mesleğin içine girme gibi bir şansı ne yazık ki hepimiz elde edemiyoruz. Anca stajlarda görüyoruz o da çok kısıtlı bir süre. Hâl böyle olunca mesleği daha yakından tanımak için farklı şeyler yapmak gerekiyor. En azından ne iş yapacağına dair bir fikri olmalı insanın. Tabi ki uzaktan bu fikri edinmek kolay değil. Bu yüzden kitap okumak ve bunun yanında bilenleri bol bol dinlemek güzel bir yöntem olabilir diye düşünüyorum.
Farklı sektörde çalışan endüstri mühendislerini de keşfedip, ne iş yaptıklarını sorgulayın.
Ben 2 yıl önce bir sürü kişiye mail yoluyla sorular sorup darlamıştım mesela, bir çoğu da dönüş yaptı. Hepsinden bir şeyler öğrendim.

Madde 6. Bir tasarım programına (Solidworks, Catia vs.) hakim olun.

Genellikle teknik kısma endüstri mühendislerini tercih etmiyor olsalar da bence bir tasarım programını bilmek gerekiyor. İlerde proje üretmek isteyebilirsin veya AR-GE kısmında çalışmak isteyebilirsin. Ya da hiçbiri olmaz da aklına bir fikir gelir. Yeni bir tasarım düşünürsün onu çizmek istersin. Ne de olsa altın bilezik…

Madde 7. Organizasyonlarda görev alın, sorumluluk üstlenin.




Her üstlenilen sorumluluk insana bir artı daha katar. Her insandan yeni bir şey öğrenirsin. Organizasyonlarda da hiçbir zaman her şey mükemmel olmaz. Hep bir acil durum, beklenmeyen olaylar olur. Ya bir program iptal olur ya son anda bir şey değişir. Kısıtlı zamanda en uygun çözümü üretmek gerekir. Bunun yanında planlı olmak, plana uymak gerekir. Organizasyonlar en basitinden acil durumlarla başa çıkmayı ve planlı olmayı öğretir. Ayrıca bir görevi başarmış olmanın ortaya emek verip bir şey koymuş olmanın mutluluğu da var tabi ki.
Bunun da en kolay yolu bir topluluğa katılıp aktif görev almak. 3 günde izleyip bitirdiğimiz etkinliklerin hazırlık sürelerini görünce eminim çok şaşıracaksınız :)





Madde 8. Psikoloji ve ekonomi ile ilgilenin.

Bizim işimiz daha çok para ve insan. Bu yüzden psikoloji de, ekonomi de bence çok önemli. Endüstri mühendislerinin fark attığı konular parayı ve insanları anlayabilmekten, yorumlayabilmekten geçiyor. Bu yüzden az da olsa psikoloji ve ekonomiyle ilgili olmak gerekiyor. Yarın bir gün yetki sahibi bir insan olduğunuzda insanlara nasıl yaklaşacağınızı bilmek gerçekten büyük önem arz edecek.


Madde 9. Mesleğinizi günlük hayatınızla ilişkilendirin.


Bunun için özel bir çabaya ihtiyaç var mı bilemiyorum. Kendi adıma okulda okuduğum zaman çoğaldıkça mesleğim hayatımda olmaya başladı. En basitinden bir kafeye oturunca arkadaşlarda “Burada çay neden bu kadar pahalı, kirası ne kadar ki? Tabi insanlar buraya çay içmeye geliyor, arz-talep meselesi…” gibi muhabbetler ediyoruz. Yani insan ister istemez düşünüyor günlük hayatında da.


Şu fotoğraf da şurada bulunsun. Başarı sizinle olsun! :)



18 Ekim 2014 Cumartesi

Balıkesir Üniversitesi'nde hayatta kalma rehberi




Öncelikle selamlar herkese. Bu yazımda kendi yaptığım hatalardan yola çıkarak Balıkesir Üniversitesi’nde güzel güzel nasıl okunur, neler yapılmamalıdır onu anlatacağım. Gönül isterdi ki neler yapılmalı onu anlatayım, kendimden örnekler falan vereyim ama maalesef ne yapılacağını ben de bilmiyorum. Bilseydim zaten yapardım.  Özellikle birinci sınıfa henüz gelmiş ve alışmaya çalışan arkadaşlar bu maddelere dikkat ederlerse benim yaşadığım pişmanlıkları yaşamazlar. Çok da üzülmezler diye umuyorum. Bu arada hepiniz hoşgeldiniz. Bol başarılı yıllarınız olsun. Kesin demişlerdir ama ben de diyeyim; "Üniversite hayatı çabuk geçer." Neyse çok uzatmayayım, gelelim maddelere;

Madde 1. Ortalamanızı yüksek tutun.
Ben okula geldiğimde aman nasılsa dersler işime yaramayacak diye yattım durdum. Haliyle ortalamam da düşük geldi. Oysa bu ortalama ne işlere yarıyormuş. Mesela üstten ders almak için 2.8 sınırı var. Ortalama 2.8’in üstündeyse dönem içinde üstten ders alabiliyorsunuz. Bu çok lazım değil tabi almayınca bir şey olmuyor ama ola ki almayı düşünürseniz ve benim gibi sürekli tembellik ettiyseniz bu ortalama engeli karşınıza çıkabilir. Ayrıca Erasmus için de 2.2 sınırı var. Erasmus sınavına girmek için bu ortalamayı geçmiş olmanız şart. İngilizce’yi sular seller gibi biliyor olsanız da maalesef ortalama yetmiyorsa sınava giremiyorsunuz. Ondan sonra vay efendim yurt dışı diye başınızı yerden yere vurursunuz ben gibi. Ayrıca yurt dışında iş fırsatları karşınıza çıkabilir ve bu iş ilanlarında da ortalamanın önemi büyük. 3’ten yüksek bir ortalama yapmak lazımmış diyorlar. (Benim tabi ortalamamı yükseltme şansım artık hiç olmadığından ilgilenmiyorum yurt dışındaki işlerle falan, ülkemde amele olayım yeter.)
Bir de ortalamanız 1.8’in altında olursa, dönem içinde normalden daha az kredi alabiliyorsunuz. Bu da bazı dersleri alamamanıza sebep olabiliyor. Zaten 4 yılın sonunda ortalamanız 2’nin altında ise hiç dersiniz kalmamış olsa bile mezun olamıyorsunuz. Mecburen okulunuz uzuyor. Bir de çift anadal için en az 3.00 ortalama isteniyor. Aynı anda iki diploma sahibi olmak isteyenlere duyrulur.

Madde 2. Dersleri zamanında geçin.
Aman seneye geçerim. Bir daha alırım demeyin. Üzülürsünüz. Ben hala 2.sınıftan ders alıyorum bak. Başımın belaları. Bir de çok dersiniz kalırsa dönemdeki derslerinizden bazılarını alamıyorsunuz. Evet yine çok yakınınızdan bir örnek var. Ben. (Alkış)
Elinizden geldiğince dönem içinde derslerinizi vermeye çalışın. Zaten alttan aldığınız derslere oturup vakit ayırma şansınız ya da isteğiniz diyeyim, pek olmuyor. O yüzden dönem içinde o dersi verin ki seneye aynı şeylerle uğraşmayın.

Madde 3. Erasmus’a gidin.
Ay ben her gördüğüm insana Erasmus’a git diyorum ama gidin. Benim çok içimde kaldı. Zaten üstte ortalama şartından bahsettim. Onu yapın,okulun İngilizce sınavını geçin ve gidin. 1. sınıftan girin sınava da hemen. Zaten sınav çok çok aşırı zor olmuyor. Önce test daha sonra da sözlü sınav oluyorsunuz. İki sınav da çok zorlayıcı değil. Biraz dişinizi sıkıp çalışsanız gidersiniz bence. Hem mis gibi İngilizce’niz gelişir hem de gezersiniz orayı burayı. Bak ben 2 yıldır gidiyorum İngilizce kursuna, hâlâ “I go, we go, you go” da kaldım. İyi bir iş için İngilizce şart dememe gerek yok değil mi?!
Tabi İngilizce özel sektörde çalışacaklar için büyük gereklilik. Yine de Erasmus’la dünyaya açılma şansınız kaçırmayın bence.

Madde 4. Dersler nasıl geçilir.
Bizim okulumuzda geçme notu 40. (Tabi dönem ortasında falan değiştirmezlerse.) Vize notunun %40’ı ile final notunun %60’ı toplamı 40 etmiyorsa o dersi geçemezsin. Ayrıca finalden 40’ın altında alırsan da geçemezsin. Bir de çan eğrisi olayı var. Özetle geçme notunun sınıfa göre değişmesi. Normalde 40 ama çan eğrisi dediğimiz şey yüksekse 40 alsan da geçemiyorsun. Diğer fakülteleri bilmiyorum ama Mühendislik-Mimarlık Fakültesi’nde 40’ı yakalarsanız %90 geçmişsinizdir. Diğer ihtimal, ders aşırı kolaydır ya da hoca çok kolay sormuştur herkes 70 filan almıştır anca öyle kalınır o dersten. Tabi güzel ortalama için güzel not şart. Bence hedefiniz 40 değil 60 olsun en az. He bazı babayiğit dersler var onlardan 40 alsanız yeter. Bu derslerde felsefe; “DD olsun, benim olsun.” Olmalı.

Madde 5. Hocalarla aranızı iyi tutun.
Ben yağcı insanları hiç sevmiyorum ama yapabilen yapsın arkadaş. Bunu yapabiliyorsanız diğer maddeleri sallamanıza gerek yok.

Çok işe yarıyor, kesin bilgi, yayalım. 

16 Temmuz 2014 Çarşamba

Dijital Pazarlama

Dijital iletişim araçları;

Web sitesi
Sosyal medyasocial media marketing
Blog
Seo uyumlu içerikler
Fikir liderleri
Online yayınlar
Doğru bir dijital pazarlama için bence bu liste arasında en önemlisi web sitesidir çünkü web sitesi bir markanın internet de ki yüzüdür. İnsanlar marka hakkında ilk izlenimlerini bu web sitesi sayesinde edinirler. Web sitesinden markanın kalitesi hakkında fikir yürütürler. yine de web sitesi ne kadar iyi olursa olsun bunun diğer iletişim araçlarıyla desteklenmesi gerekir. Markanın bilinirliğinin artması için web sitesi tek başına yeterli olmaz. Etkin bir içerik pazarlama, markaların dijitalde var olması için önemlidir.

 Web sitesinde neler yer alabilir?
Fikir yazıları
Haber çalışmaları, röportajlar
Şirket hakkında haberler
SEO uyumlu bültenler
İnternet aramalarında üst sıralarda yer alabilmek için doğru optimizasyon çalışmaları yapılmalıdır. Bunun yanında, kullanıcıların web sitesini veya diğer iletişim araçlarını ne derece kullandıkları analiz edilmelidir. Örneğin; kullanıcı sitede ne kadar zaman geçiriyor? Siteye hemen girip çıkma oranı nedir? Site ne kadar ziyaret alıyor? Gibi sorular cevaplanmalı ve markanın dijitalde ne kadar ilgi gördüğü ölçülmelidir. Ayrıca bu gibi soruların cevaplarıyla doğru hedef kitle belirlemek ve hedef kitlenin ilgisini çekmek de mümkün olabilmektedir.
Hedef kitlenin ilgi alanlarına göre çeşitli görseller (infografik, fotoğraf, video gibi) paylaşmak da önemlidir.
Dijital pazarlamada;
Ödenen her kuruşun nereye harcandığı rahatlıkla gözlemlenebilir.
Hedef kitleye ulaşmak kolaydır ve nokta atışı yapmak mümkün olabilmektedir.
Hedef kitlenin sürekli karşısına çıkmak ve girdiği farklı sitelerde bile markanızı hatırlatmak mümkündür. Bu şekilde satış oranını arttırmak daha kolay olacaktır.
Marka doğru yönlendiğinde harcadığı paranın daha etkin olması mümkündür. Harcamaların ne kadar etkin olduğu rahatlıkla görülebilir ve gereksiz harcamalardan kaçınmak daha kolaydır.
Etkin bir dijital pazarlama için;
Her şeyden önemlisi doğru bir markalandırma yapmaktır. Kurumsal kimlik, konumlandırma ve hedef kitle seçimi doğru olmalıdır.
Markalandırma doğru olduktan sonra hedef kitlenin sürekli karşısına çıkabilmek ve ilgisini çekebilmek gerekir. Bunun için düzgün ve kullanışlı bir web sitesi ayrıca arama motoru optimizasyonu gereklidir. Müşteri sizi aradığında rahatlıkla bulabilmelidir, bunun için özellikle Google’da ilk sıralarda yer almak gerekir.
Sosyal ağları doğru kullanmak da önemlidir. Hemen hemen herkes artık en azından bir tane sosyal medya hesabına sahiptir ve aradığı markayı burada görmek ister. En doğru sosyal ağları kullanmak ve bunlara özel içerik üretmek gereklidir. Kullanıcılar markanın sosyal ağlarında sıkılmadan vakit geçirebilmelidirler.
Hedef kitlenin daha çok karşısına çıkmak için ve nokta atışı için sosyal ağlara reklam vermek de etkili olabilir. Reklamlar istenilen kullanıcı profiline yayınlandığı için reklamlardan geri dönüş almak daha kolaydır.
Dijital pazarlama çalışmalarından sonra firmanın elinde bir müşteri veri tabanı oluşacaktır. Bundan sonraki adımda ise bu veri tabanının etkin kullanılması gereklidir yani düzgün CRM çalışmaları yapmak önemlidir. Unutulmamalıdır ki veri tabanı oluşturma pazarlamanın ilk aşamalarındandır.


28 Haziran 2014 Cumartesi

Marka Kimliği

Marka kimliği, en yalın haliyle; tüketicilerin akıllarında canlanandır. Müşteri algıları çok değişkenlik gösteriyor ise doğru bir marka kimliği oluşturulamamıştır. (Müşteri derken, herkesten değil hedef kitleden bahsettiğimi bir kez daha hatırlatmak istiyorum.) Asıl önemli olan müşterilerin algılarına hitap edebilmektir.
Marka kimliği oluşturulurken bazı araçlar kullanılır. Bunlar; slogan, renkler, logo ve semboller ve sahip olunan kelimedir. Elbette araçları çoğaltmak mümkün.
Kısaca kimlik oluşturma sürecine bakacak olursak; öncelikle markanın hedef kitlesi bilinmelidir. Bu hedef kitleye hitap edecek doğru bir kişilik saptanmalıdır. Örneğin hedef kitlemiz gençlerse markanın enerjik olması gerekir. Daha orta yaş için güvenli ve konforlu bir çağrışım seçmek daha doğru olabilir. Zaten sahip olunan kelime derken, marka bir kelime ile zihinlerde var olmaya çalışır. Bu kelime sloganla, marka renkleriyle ve logosuyla desteklenmelidir. Ayrıca bunun için markaya ait bir hikaye de belirlenebilir. Örneğin Arçelik’in Çelik ve Çeliknaz’ı. Bize samimiyet çağrışımı yapar ve Arçelik samimi bir markadır.
Marka kimliği, kurumsal ya da marka vizyonunu, kültürü, değerleri, hedefleri ve konumlandırmayı da içermelidir. Aynı zamanda bu kimliğin tüm işletme uygulamalarında da kullanılması beklenmektedir. Kurumun kendi içindeki iletişiminden, müşterilerle iletişimine kadar bütün aşamalarda marka kimliği unutulmamalı ve içselleştirilmelidir.
Marka kimliği, marka imajını da büyük oranda etkilediği için büyük önem arz etmektedir.
Marka kimliği oluşturma sanıldığının aksine uzun bir süreçtir. Müşterinin markayı o kimlikle benimsemesi, kabul etmesi ve bilinç altına işlemesi için uzun bir süre gerekir. Üstelik bu sürede marka kimliğini zedeleyecek bir şey yapılmamalı ve oldukça hassas davranılmalıdır.
Coca-Cola dendiğinde hemen hemen herkesin aklına önce eğlenmek/enerji gelir diye düşünüyorum. Coca-Cola’nın bunu bir anda başardığını söylemek ise yanlış olacaktır. İncelendiği zaman Coca-Cola’nın da hatalar yaptığı görülecektir. Uzun bir süreç sonunda Coca-Cola bu başarıyı elde etmiştir. Ya da Mercedes denildiğinde akılda ilk canlanan konfor ve kalitedir. Yani sorunsuzluk… Kısaca marka kimliğinin topluma yerleşmesi uzun zaman sonunda olabilecek bir şeydir. Bunun için sürecin dikkatli planlanması gerekir ve marka kimliği araçları kendi içlerinde çelişmemelidir.
Bu konuda bir diğer önemli nokta da, toplum kültürünün unutulmamasıdır. Toplum kültürüne uymayan markaların o toplumda kabul görmesi mümkün değildir. Bu açıdan bakınca Coca-Cola yine güzel bir örnek olarak çıkıyor karşımıza. “Yerel düşün, yerel hareket et.” stratejisiyle ilerleyen Coca-Cola’nın, reklam kampanyaları, sloganı, promosyonları, satış taktikleri kısaca her şeyi marka kimliğini destekler niteliktedir. Ayrıca, toplum kültürünü de içine almıştır. Bulunduğu topluma sırtına dönmeyen, marka kimliği araçlarını titizlikle kullanıp müşterisinin algısına hitap edebilen markalar zaman içerisinde toplum tarafından benimsenecek ve başarıya ulaşacaklardır.

http://www.pazarlamaturkiye.com/marka-kimligi/

Avrupa ülkelerinin ortalama IQ seviyeleri



En düşük IQ'lar arasındayız ama olsun. Bunun EQ'su var, çalışması var, azmi var...

26 Haziran 2014 Perşembe

Pomodoro Tekniği

Merhaba,
bugün size çok güzel bir çalışma yönteminden bahsedeceğim. Benim çok işime yaradı umarım başka birilerine de yararlı olur.
Pomodoro, İtalyanca'da domates demek. Tabi bu tekniğin domatesle ilgisi yok. Neden bu ismi verdiler bilemiyorum.
Pomodoro tekniği; çalışmaya başlamak yerine her türlü şebekliği yapan, benim gibi konsantrasyon fakiri insanlar için birebir. Tekniğin uygulanışı ise şöyle; ilk olarak işlerimizi öncelik sırasına koyuyoruz. Daha sonra en önemli işten başlıyoruz. Tek bir zaman aralığında, tek bir işe yoğunlaşıyoruz. 25 dakika kendimizi işimize veriyoruz. Ay Facebook'a bir bakayım, aman tivit atayım, dur İnstagram... demeden sadece 25 dakika konsantre olup işimizi yapıyoruz daha sonra ödül mahiyetinde 5 dakika mola veriyoruz. Bu molada mail kontrolü, sosyal medyaya göz atma, çay koyma, yürüme vs gibi rahatlatıcı işler yapıp 25 dakika daha çalışmaya dönüyoruz. Çalışma süresinin kısa olması hem işi gözümüzde büyütmemesi açısından hem de aklımızın başka işlere kaymaması açısından güzel. Her 30 dakikalık periyot, 1 Pomodoro süresi ve her 4 Pomodoro'dan sonra bir tane uzun mola veriliyor. (15-20 dakika gibi.)


Zaman aralıkları kişiden kişiye değişebilir. Biraz uzun çalışmak isteyenler olabilir örneğin ama 25 dakikadan kısasının da pek verimli olacağını düşünmüyorum açıkçası. Bu teknikte önemli bir nokta da; iş yaparken molayı, moladayken de işi düşünmemek. Mola tam anlamıyla mola olmalı. Aklımızı birkaç dakikalığına arındırmalıyız ve sonra yeniden işimize dönebilmeliyiz. Bu şekilde verimli bir çalışma olacaktır. Bir de diğer konu çalışmaları listeleyip kaydetme. Şöyle ki; yapılacak işler listesi oluşturuluyor ve başarıya ulaşan işler gün sonunda değerlendiriliyor. Pomodoro süreleri kaç defa bölündü? (Bu bölünme kişinin kendi çalışmasını bölmesi veya başkası tarafından bölünme olabilir, bunlar da ayrı ayrı not düşülüyor.) Kaç iş başarıya ulaştı? İşler kaç dakikada başarıya ulaştı ve beklenen zamanda mı bitti? Gibi kriterlerle gün sonunda değerlendirme yapılıyor.

Bu teknik için geliştirilen akıllı telefon ve bilgisayar uygulamalar da mevcut. Benim telefonda kullandığım 30/30 ve Pomodoro adında iki tane program var. Henüz hangisiyle devam etsem seçemedim. Bu arada bir nokta daha, çalışma süresinde saat tiktakları da etkili olabiliyormuş, beynin işe yoğunlaşmasına yardımcıymış ama ben onu yapamayacağımı düşünüyorum. En ufak sesten bile rahatsız oluyorum çünkü. Siz de indireceğiniz bir Pomodoro programını ister tiktaklı ister sessiz kullanabilirsiniz.

Bu teknikle her türlü işi de yapabilirsiniz, temizlik, bulaşık ne bileyim kitap okuma vs. İlla ki ders çalışma gelmesin akla :) Umarım işe yarar, bol verimli çalışmalarınız olsun :)

24 Haziran 2014 Salı

İçerik Pazarlama Hataları

Geçen yazımda içerik pazarlamadan ve aşamalarından bahsetmiştim.  Şimdi de bu aşamalarda yapılan hatalardan bahsetmek istiyorum. 

1. Hedef kitle seçimi
gorsel-155  İçerik pazarlamada en çok hata yapılan aşama burası. Firmalar hedef kitle belirlemek yerine herkese hitap etmeye, sayfa beğenisi/takipçi vs. toplamaya çalışıyorlar. Oysa ki takipçilerden küçük bir yüzde doğru hedef kitle oluyor ve fazla takipçi sayısı firmaların yanılmalarına sebep oluyor. Önemli olan doğru kişilere ulaşabilmek. Firmalar bunu göz ardı edip içerik ürettikleri için doğru kişiye hitap edemiyorlar. 

2. Doğru içerik
içerik-pazarlamaHedef kitle doğru belirlenebilse bile bazen hedef kitleye hitap eden içerikler üretilemiyor veya yalnızca markayla/şirketle ilgili içerikler paylaşımları yapılıyor. Bu da müşterilerin gözünde marka değerini düşürüyor. Müşterileri sıkıyor. Oysa esas hedef müşterilerin aklını ilginç bilgilerle meşgul etmek bu sayede markanın sayfasına olan ilgiyi arttırmaktır. 


3. Doğru zaman, doğru yer


hedef-kitle-reklam  Hedef kitlenin hangi sosyal platformu yoğun olarak kullandığı doğru belirlenmelidir. Ayrıca hangi saatlerde aktif olduğunu bilmek de önemli bir nokta. Bu aşamada yapılan en büyük hatalardan biri yanlış zamanda paylaşım yapmak. Doğru zamanı belirlemek için birçok için araştırma yapılmış elbette, buradaki önemli noktalardan biri bütün markaların paylaşım yaptığı saatlerden farklı bir saat belirleyebilmek. Müşterilerin marka paylaşımlarına boğulduğu saatlerde yapılan paylaşımlar kaybolup gidecektir. Ayrıca hedef kitlenin olmadığı bir sosyal platformda, ne kadar ilgi çekici paylaşım yapılırsa yapılsın, markanın fark edilmesi neredeyse olanaksızdır.

 4.  Etkileşim
etkileşim-facebook  Müşteri sesine kulak vermeyen firmalar kaybolmaya mahkumdur. Müşteriler, firmalar hakkında söz sahibi olmak, önemsenmek isterler. Bunu müşterilere göstermenin en kolay ve etkili yöntemlerinden biri de sosyal medyadır. Bir araştırmaya göre sosyal medyada yer alan markalar, müşterilerde daha çok güven oluşturuyor. Bu aşamada yapılacak hata müşteri yorumlarını görmemezliğe gelmek olacaktır. Bu durum bir süre sonra müşterilerin markadan soğumasına yol açar.







19 Haziran 2014 Perşembe

İçerik Pazarlama

Kelime anlamı olarak bakıldığında; kullanıcılara/müşterilere yararlı ve ilgi çekici içerikler üreterek, marka tanıtımına katkı yapma stratejisidir. Sosyal medyanın son yıllarda bu denli popüler olması sebebiyle markaların olmazsa olmazıdır.
İçerik pazarlama; potansiyel alıcılara en kolay ulaşma yöntemlerinden biri olan sosyal medyanın etkin kullanılmasına ve alıcıların gözlerinin sürekli markaya çevrilmesine olanak tanır. Hedef kitlenin ilgisini çekecek içerikler sayesinde, kişiler sürekli marka ile meşgul olacaklar, bu sayede marka, hedef kitle arasında kendine yer bulacaktır.
İçerik pazarlama sürecine aşama aşama bakacak olursak;

Hedef kitle seçimi
 
Ürünün potansiyel alıcıları kimlerdir?
Doğru bir içerik pazarlama için öncelikle hedef kitlenin doğru belirlenmesi gerekiyor. Hedef kitle doğru belirlenmezse, üretilen içerikler çok anlamlı olmayacaktır.
İçerik pazarlamada yapılan en büyük yanlışlardan biri burada başlıyor. Firmalar herkese ulaşmak istiyorlar, herkese ulaşma çabası sırasında da hedef kitlenin beklentileri, istekleri göz ardı ediliyor.  Bu sebeple de ne yazık ki doğru bir strateji yürütülemiyor. Oysa hedef kitle doğru belirlenirse, üretilen içerikler, o potansiyel müşterilere hitap edecek bu sayede potansiyel müşteriler zamanla alıcılara dönüşebileceklerdir.

Doğru İçerik
Hedef kitlenin ilgisini ne çeker?
Hedef kitle doğru belirlendikten sonra en önemli nokta, hedef kitlenin ilgisini çekecek, hedef kitleye yarar sağlayabilecek içerikler üretebilmek. Bu sayede hedef kitlenin gözü, markanın sosyal medya sayfasından ayrılamayacaktır, haliyle de marka hedef kitle arasında hep konuşulmuş/düşünülmüş olacaktır.
Buna bence en güzel örneklerden biri Vestel’in “Evin Kalbi” adlı Facebook sayfası. Link;
Sayfa incelendiği zaman, ev hanımları ve ev hanımı adayları için pratik ve ilginç bilgiler yer aldığı görülecektir. Üstelik içerikler yalnızca ev hanımlarına değil, birçok kişiye ilginç geliyor gibi duruyor.

Doğru zaman, doğru yer
Hedef kitle ne zaman internete giriyor? Hangi sosyal ağda yer almalıyız?
Oluşturulan içeriğin ilgi çekici olması yanında, yayınlanma zamanı ve nerede yayınlanacağı da büyük önem taşıyor. Facebook mu, Twitter mi, İnstagram mı, Linkedin mi?… Bir sürü sosyal ağ arasından doğru olanı seçmek büyük önem taşıyor. Örneğin hedef anneler ise Twitter’dan paylaşım yapmak pek de akıllıca olmayacaktır veya beyaz yakalara ulaşmak için Linkedin kullanmak daha akıllıca olabilir.
Paylaşım yapılan saatlerin de büyük önemi var. Hedef kitlenin ne zaman bilgisayar başında olduğu doğru tespit edilebilirse, içerikler daha çok kişiye ulaşacaktır.
Yapılan bir araştırmaya göre; kullanıcılar Google+’ta sabah 09:00-11:00 arası, Pinterest’te ise günün ilk saatleri aktif oluyorlar. Diğer bir yandan en uygun içerik yayınlama zamanlarının Facebook’ta 13:00-14:00 arası, Twitter’da 13:00-15:00 arası ve Linkedin’de ise 17:00-18:00 olduğu belirtilmiş. Tabi bu saatler hedef kitleye göre değişiklik gösterecektir.

Etkileşim/Geri dönüş
Hedef kitle ne diyor?
Sosyal medyanın yaygınlaşması sayesinde, müşterilerin markalarla birebir konuşma fırsatları ortaya çıktı. Bu durumda geri dönüş almak hızlı ve kolay bir hâl aldı. Etkin bir içerik pazarlama yapabilmek için, müşterilerden gelen geri dönüşler (örneğin Facebook yorumları) düzgün takip edilmeli ve müşterilerin beklentileri doğru anlaşılmalıdır. İçeriklerin ne kadar doğru olduğu da bu sayede anlaşılabilir. Müşteri yorumları dikkate alındığı takdirde en doğru içeriklere, en doğru saatlere ve en doğru stratejiye ulaşılabilir.

Doğru Strateji
Nasıl bir yol izlemeliyiz?
En önemli noktalardan biri de planlı hareket etmektir. Nasıl bir yol izleneceği önceden belirlenmelidir. Yapılan hatalar hemen düzeltilirken, doğrulara sürekli yenisi eklenmelidir.Plansız başarıya ulaşmak rastlantı olacaktır.

16 Haziran 2014 Pazartesi

Markalar ve renkler


Bir markanın bilinirliğini artıran en önemli unsurlardan biri de logonun rengidir. Logonun rengi aynı zamanda markanın da rengidir. Firmanın kullandığı renklerin birbiriyle uyumsuz olması düşünülemez bile. Mecbur kalınmadıkça da kurumsal renkler değiştirilmez ve müşterilerin markayı o renklerle hatırlaması istenir.
Logo; markanın vaadidir. Markanın kimliğini güçlendirir ve akılda kalıcılığı arttırır. Logolar, müşteride olumlu duygular oluştururken, satın alma sürecinde o markaya yönelmede de önemli bir rol oynar. Tabi logo markayla rengin bütünleşmesinde tek başına yeterli değildir. Ambalaj tasarımı, satış noktası renkleri/dekorasyonu, paketlerdeki görseller, web sitesi vs. renkleri kendi içinde uyumlu olmak zorundadır. Aynı zamanda bu renkler marka vaadiyle örtüşmeli ve logo ile paralel olmalıdır.
Kissmetrics’in  araştırma sonuçlarına göre müşterilerin %80’i yeni bir ürün satın alma kararında ilk unsurun renkler olduğunu söylemiş ve aynı zamanda marka renginin, bilinirliği %80 oranında arttırdığı görülmüş. Yani renk doğru seçildiği takdirde, marka müşterinin hafızasında yer almayı başarabiliyor.
Örneğin kırmızı renk hemen hemen herkese Coca-Cola’yı çağrıştırır. Ya da Starbucks'ı yeşilden başka bir renkle görsek aldatılmış hissederiz herhalde.
Kısaca marka için seçilen renk; markayı en iyi anlatan, markanın özetini sunan renk olmalıdır. Herhalde Barbie’nin pembe yerine mavi olması düşünülemezdi değil mi?
Doğru bir renk seçimi ne yazık ki her zaman başarıya götürmez. Doğru bir marka kimliği yanında buna uygun marka rengi seçmek gerekir. Örneğin kırmızı, heyecan ve enerji rengidir. Coca-Cola kimliği de enerjik ve heyecanlıdır yani marka rengi, marka kişiliğini yansıtmıştır. Aralarında tezatlık olmadığı için de marka akılda kalıcı bir hal almıştır.
Kısaca; logo rengi markanın kısa bir özeti gibidir ve logoda verdiği mesajı doğru şekilde uygulayan markalar akılda kalıcı olurlar.






http://www.pazarlamaturkiye.com/marka-ve-renkler/

11 Mayıs 2014 Pazar

Müşteri İlişkileri Yönetimi/CRM/Birebir pazarlama

4 haftalık tez maceramın sonuna geldim ve birebir pazarlama hakkında edindiğim bilgilerin ufak bir kısmını paylaşmak istedim. Hepsini paylaşmam mümkün değil zira birebir pazarlama kocaman bir derya. Kısaca şöyle özetledim;

*Bilindiği gibi firmaların tercih edilebilmeleri için müşteriye farklı bir şeyler vaat edebilmeleri gerekiyor. Eskiden bunun için TKY ilkeleri tek başına yeterli oluyordu çünkü müşterinin çok fazla seçeneği yoktu ve haliyle kaliteli ürün satılıyordu. Şimdi ise üründe farklılığa gitmek neredeyse imkansız hale geldi. Değişen ve gelişen teknolijiyle birlikte taklit edilemez ürün yoktur diyebiliriz. Örneğin bir firma akıllı telefon üretti ve şimdi her telefon markasının da akıllı telefonu mevcut veya bir banka faizsiz kredi verdiğinde diğer bütün bankalarda da aynı şeyi görebilmek mümkün. Bu yüzden firmaların taklit edilemez bir şey yapmaları gerekti. Firmalar kopyalanamayan tek şeyin ilişki olduğunu gördü ve 90’lı yıllarda da CRM kavramı ortaya çıktı.
1923 yılında sektöründe lider olan 50 şirketin 43 ü halen sektöründe lider durumdadır. Lider şirketlerin en önemli ortak özellikleri ise CRM kavramını iyi algılaması ve uygulaması olduğunu, şirketlerin temel politikaları müşteri odaklı çalışmak olduğunu söyleyebiliriz.
*Firmalar açısından; piyasada ayakta kalmayı sağlamanın yanında, CRM’in maliyetleri azalttığını söylemek de mümkündür. Yapılan bir araştırmaya göre yeni müşteri elde etmenin maliyeti, eski müşteriyi elde tutmaktan 5 kat pahalıdır. Bu yüzden eski müşterileri elde tutmak, müşteri memnuniyeti oluşturabilmek ve böylece müşteri sadakati yaratmak firmalar için daha fazla kar getirir. CRM’in genel mantığı zaten kârlı olan müşteriyi daha kârlı hale getirmektir. Yani bağlılığı yakalanan müşterinin firmadan alışveriş yapması sürekli hale getirilmeye çalışılır.
Müşteri açısından da CRM’in bir sürü faydası vardır elbette. Örneğin müşteri artık firmanın ayağına gitmek zorunda kalmadan ona özel teklifler kendine bildirilir. Ya da turizm sektöründen bir örnek verecek olursak; gittiği bir otele tekrar giden müşteri bilgilerini tekrar vermek zorunda kalmaz. Bu şekilde her iki taraf da kazanmış olur.
*Eskiden -kitlesel pazarlama geçerliliğini korurken yani, müşterilerle ilişki kurmak söz konusu değildi. Müşteri ürünü alıp giden kişiydi ve ne eski satın almalarının ne de ileride satın alabileceği şeylerin önemi yoktu. Şimdi ise müşteriler aynı zamanda potansiyel alıcılardır. CRM bu potansiyel alıcılardan kârlı olanlarını ayırt etmek ve müşteriyi daha kârlı hale getirmek için kullanılır. Örneğin siz telefonunuza her hafta 10 tl yüklüyorsunuz diyelim ki. CRM sayesinde GSM firması bunu fark ediyor ve size 50 liralık bir paket öneriyor. Bu paketi kullandığınız takdirde hem siz memnun oluyorsunuz, hem firma sizden daha fazla kar elde etmiş oluyor. Aynı zamanda sizin GSM firmanıza bağlılığınız da artmış oluyor.

*Dünyada CRM (müşteri ilişkileri yönetimi) pazarının 2008 yılında yüzde 12,5 büyüdüğü bildirildi.

Coca Cola’nın “Merak ettim” uygulaması, firmayla bire bir iletişim açısından güzel bir örnektir.
Siemens’in seçilen özelliklere en uygun ürünü veren internet sitesi de müşteri isteklerini belirleyebilmek ve müşteriyi satın almaya yönlendirmek açısından iyi bir örnektir.


*CRM’in amaçları;

 Rakiplerin taklit edemeyeceği bir farklılık oluşturabilmek: Taklit edilemez ürün hemen hemen imkansız olduğu için, müşteri ilişkilerinde fark yaratmak hedeflenir.
Müşteriyi tanımak ve onunla sağlam ilişkiler kurabilmek: Müşterinin ne istediğini bilerek, müşterinin kafasında “firmam beni tanıyor, beni düşünüyor” düşüncesi oluşturulabilirse müşteri ile doğru ilişki kurma yönünde bir adım atılmış olur.
En kârlı müşterileri saptamak ve onlara özel teklifler sunarak kârı artırmak: Firmaya en çok kâr getiren müşteriler doğru şekilde belirlenir, onların istekleri doğru anlaşılır ve bu istekler doğrultusunda müşteriye özel teklifler sunulursa, müşteri bu tekliflerden yararlanacaktır ve müşteriden alınacak kâr artacaktır.
Maliyet avantajı sağlamak: Firmalar açısından bakıldığında; yeni müşteri elde etmenin maliyeti, var olan müşteriyi elde tutmaktan çok daha fazladır. Düzgün bir CRM uygulaması ile hem var olan müşterinin bağlılığı arttırılacak hem de bu müşteri daha kârlı hale getirilebilecektir.
Müşterilerin isteklerini karşılamak: Günümüz dünyasında müşteriler firmalardan sadece ürün değil ürün yanında çeşitli ayrıcalıklar da almak isterler.
müşteriyi en iyi şekilde tanıyabilmek ve onu elde tutabilmektir. Ayrıca en kârlı müşterileri saptamak ve onlara özel teklifler sunarak; onlardan daha fazla kâr elde edebilmektir.


*Sosyal CRM
Crm’in sosyal medya ile birleştirilmesine sosyal CRM adı veriliyor. Bildiğiniz gibi artık her şirketin bir Facebook ve Twitter adresi mevcut ve buralardan o firmalarla bire bir iletişime geçebiliyoruz. Şikayetlerimizi oradan iletebiliyoruz.
Bu durum firmaların büyük maliyet kalemlerini yok etmesine de imkan verdi. Örneğin bir anket yapmak eskiden çok zahmetliydi veya müşteriden şikayet almak da aynı şekilde, şimdi sosyal medyada açılan bir soruyla bunlar hem zahmetsiz hem de maliyetsiz olarak gerçekleştiriliyor. Üstelik bu verilerin analiz edilmesi de daha kolaylaşmış oldu.


Örnek olarak;
Bankalardaki sıra alma sistemi (iyi müşteriye önce sıra gelir.)
GSM operatörlerinin müşterilerine mesaj yoluyla teklif sunmaları
Çağrı merkezleri yoluyla anket yapılması
Sosyal medya hesapları
Apple veya Google Play Store’da oyun indirdikten sonra, şunlara da göz atın şeklinde öneriler gelmesi
Bankaların cep telefonlarına “Krediniz hazır” şeklinde mesaj atmaları

Türkiye’de CRM uygulamaları maalesef yeterli düzeyde değil. Bizde genellikle müşteriye kart vermek şeklinde bir uygulama görülüyor (yani veri tabanı analizi şeklinde CRM) . Oysa ki CRM’de bilgi toplamanın yanında bilgileri anlamlandırmak da önemlidir. İşte bizim firmalarımız maalesef bilgileri anlamlandırma kısmında hatalar yapıyorlar.


Örnek; Akbank


Finans sektöründe dünya genelinde yapılan projeler içerisinde “En İyi İş Uygulaması” seçilen SAP Türkiye’'nin Akbank'’ta gerçekleştirdiği CRM (Müşteri İlişkileri Yönetimi) uygulaması, dünyadaki finans kuruluşlarına örnek gösteriliyor. Akbank, müşterilerinin ihtiyaç ve beklentilerine cevap verebilmek için kullanılan SAP CRM çözümünün somut sonuçları görülmeye başlandı. Akbank’ın Türkiye genelindeki 874 şubesinden, internet, e-posta, telefon bankacılığı, faks ve diğer kanallar üzerinden gelen müşteri taleplerini yönetecek, çözüme ulaştıracak SAP CRM uygulaması, 7 ay gibi çok kısa bir süre içinde tamamlanarak devreye alındı. Akbank’a yılda ortalama 1 milyon adet müşteri şikayeti, talep ve önerisi geliyor. Gerçekleştirilen proje ile Akbank’ın çok kanallı bir yapı ile yönettiği müşteri ilişkileri, tek bir platform altına toplandı. SAP CRM çözümünü kullanmadan önce operasyonlar için ayrı ayrı platformlar kullandıklarını ve bu platformları desteklemenin kendileri için çok maliyetli olduğunu belirten Akbank Dağıtım Kanalları Operasyon Müdürü Yesukan Akıntı “SAP CRM çözümünü kullanmaya başladığımızdan itibaren, bir sorunu çözmek için harcadığımız ortalama süreyi 3 günden, 2 güne indirdik. İlk temasta çözüm oranını yüzde 65’ten yüzde 90’a çıkardık. Müşteri memnuniyeti indeksimizi yüzde 20 oranında arttırdık. Ve şu anda müşteri şikayeti yönetiminde ISO 10002:2004 Müşteri Şikayet Yönetim Sertifikası’na sahibiz” dedi. Akbank’da gerçekleştirilen CRM uygulaması ile; banka şubeleri, çağrı merkezi, internet, e-posta ve diğer kanallarla gelen müşteri bildirimlerini tek bir platformdan yönetilmesi sağlandı. Uygulama sayesinde bankanın müşteri şikayet yönetimi temsilcileri daha az dokümantasyon kullanmaya, bürokratik uygulamalara boğulmadan, doğrudan müşteri ilişkilerine daha çok zaman ayırmaya başladılar. Başarı ile gerçekleştirilen SAP projesiyle, Akbank’ın katma değerli bir iş için 15,000 kişiden oluşan insan sermayesini çok daha efektif kullanacağını söyleyen Yesukan Akıntı; “Müşteri şikayet yönetimi temsilcileri kağıtsız, tüm kanallara entegre bir ortamda yüksek operasyonel verimlilik ile müşteri memnuniyetini sürekli olarak artırıp fark yaratan kişiye özel bir hizmet sunuyorlar. Ayrıca, kendi BT takımımız da çok kanallı CRM platformlarını desteklemek için daha az çaba sarfediyor. Böylece problemleri çözmek ve yeni geliştirmeler yapmak için daha fazla zaman ayırabiliyorlar dedi.

Anneler..

Farkında mısınız bilmiyorum ama bütün firmalar anneler gününe çok önem verir. Babalar günü hiçbir firma için o kadar önemli olmamıştır. Anneler gününde bir hafta önceden reklamlara başlanır. Sürekli gözümüze sokulur hatta. Firma olarak annelere ne kadar değer verdiklerinden bahsederler. Peki bunun sebebini hiç merak ettiniz mi? Etmediyseniz de olsun ben söyleyeyim; çünkü alışverişi yapan annelerdir. Yani anneler "shopper"dır. Dışarı alışveriş için çıkan, marketlere giden ve alacağa ürüne karar veren annelerdir. Yani son karar hep onlarındır. Araştırmalara göre satın alma kararı %70 oranında marketlerde verilir. Haliyle markete giden kimse firmalara kâr sağlayan da o olacaktır. Bu yüzdendir ki anneler günü 1 hafta boyunca reklamlarda dönerken, babalar günü anca bir gün falan görülür.
Firmalar bence sadece anneler gününde değil arada sırada annelere yönelik işler yapsınlar. Sonuçta anne her zaman annedir değil mi?
Ben de bu vesileyle bütün güzel annelerin, güzel günlerini kutlayayım. Kendime de ödev vereyim; "Shopper marketing"i araştırayım.

29 Nisan 2014 Salı

Bakış açısı

Şu altakinin ne olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz değil mi?





Şimdi burada Avustralya'yı bir görelim.
Nasıl da köşede kalmış, nasıl dışlanmış, nasıl uzak...
Hani böyle olmasa da olur gibi falan.

Şimdi şu kareye bakalım;



Bu karenin ne olduğunu ben de bugüne kadar bilmiyordum. Meğersem bu da dünya haritasıymış. Avustralya'da kullanılan.
Şimdi bu haritada bu ülke nasıl güzel nasıl tatlı bir konumda değil mi?

İşte bakış açısı.
Olduğunuz yere güzel bakmayı bilmek lazım :)

26 Nisan 2014 Cumartesi

Canı sıkılanlar...

Gece gece canınız mı sıkılıyor? İngilizce pratik yapamamaktan mı yakınıyorsunuz? İngilizce konuşmak istiyorsunuz ama kimse sizinle konuşmuyor mu? O zaman işte aradığınız çözüm;

http://www.cleverbot.com/

Sizinle ingilizce konuşan akıllı bir botunuz var artık :)
(Hakkında, siteye giren insanları random olarak birbiriyle konuşturuyor iddiaları bile duydum. Doğru da olabilir tabi, ben şüpheleniyorum.)


19 Nisan 2014 Cumartesi

Yüzleşme

Geçenlerde bir eğitim fırsatı vasıtasıyla İngilizce seviyemle yüzleştim efenim. Eğitim 2 hafta Litvanya'da olacaktı. Okuldan 6 kişi seçilecek, 14-30 haziran arasında Litvanya'da eğitim alıp geri dönecekti ve tek kriter İngilizce seviyesiydi. Ben de şansımı deneyeyim diye katıldım mülakata. Sonuçta bir buçuk yıldır İngilizce kursuna gidiyorum, lisede de uzun zaman dersini aldım ne bileyim. Çat pat konuşuyorum yani. Neyse girdim mülakata, elime bir metin verdi önce hocam, metinde Henry Ford'dan bahsediliyor. Bir de bazı cümlelerin altı çizilmiş. Benim bir cümleyi çevirmem istendi. Kaldım öylece. Anlıyorum gibi ama toparlayamıyorum. Zaten stres oldum hocanın karşısında. Baktım baktım anlamadım. Cümlede "customer" kelimesi geçiyor. Düşünüyorum düşünüyorum neydi diye diye bulamadım. Sonra çeviremedim tabi cümleyi. Cümle de; "Müşteri istediği renkte araba satın alabilir, renk siyah olduğu sürece" idi yanlış hatırlamıyorsam. Sonra mülakatın sözlü kısmına geçtik. 3-5 cümle kurdum ama nasıl kurdum ben bilirim. Zaten metni çevirememişim. Customer ney bilememişim. Hocamın da ne dediğini anlıyorum, beynimden çeşitli cevaplar da kuruyorum ama ağzımdan çıkmıyor bir türlü. Kal gelme, dumur olma artık adı her neyse öyle bir şey yaşadım. Bir de kendi İngilizcemin iyi olduğunu düşünürdüm. Tabi o dumur olma anındaki strese daha fazla dayanamadım ve vazgeçtim. Gitsem çok güzel olabilirdi yani çok güzel bir fırsatı kaçırdım sırf İngilizce pratiğim yok diye. Olsun en azından "anlıyorum ama konuşamıyorum" durumundan ileri gidemediğimi görmüş oldum.
İşin en acı tarafı konuşamamak falan değil de o customer kelimesiydi bu arada. Kapıdan çıktıktan sonra aklıma geldi ki bir dönemdir üzerine okuyup yazdığım proje konum "Customer Relationship Management" yani "Müşteri İlişkileri Yönetimi". Neredeyse 2 günde 1 bu konuyu okuyorum. Buna rağmen nasıl stres yaptıysam bilemedim işte. Neyse bundan sonra daha çok çalışırım kesin süper konuşurum artık :)

16 Nisan 2014 Çarşamba

Bankaya gitmeden sıra alabilelim

Sistem analizi dersi kapsamında, 3 kişilik bir ekiple yaptığımız projemizden bahsedeyim biraz.
Projemizi İş Bankası'nın Balıkesir Şubesi'nde yaptık ve onlara bugün sunduk. Uygulamak isterlerse ne güzel :)
Biz bu proje ile bankalarda gereksiz sıra beklemenin önüne geçmek istedik ve bunun için bir akıllı telefon uygulaması tasarladık. (Tasarımını yaptık ve çalışma şeklini belirledik.) Ayrıca bu program uygulanırsa, müşteriler yapmak istedikleri işlem için gerekli belgeleri program vasıtasıyla kolayca öğrenebilecek, şubelerdeki yoğunluğu görebilecek ve bankaya gitmeden sıra alabilecekler. 
Bu proje uygulamaya geçerse hem teknoloji daha etkin kullanılmış olacak, hem İş Bankası daha tercih edilebilir bir banka olacak hem de bankada bekleme çilesini çekmeyen müşterilerin memnuniyeti sağlanmış olacak. Ayrıca bankalardaki aşırı kalabalıktan gişe çalışanlarının da rahatsız olduğunu düşünüyoruz. Bankada bu kadar insan olması onları da bunaltıyordur elbette ve performanslarının düşmesine sebep oluyordur.

Not: Böyle bir program mevcut olabilir bu arada. Android market'te Denizbank'ın "Sıramatik" adında bir programına rastladım fakat programı çalıştıramadım. Odea Bank'ın da böyle bir uygulaması var sanırım ama onu da telefonuma yükleyemedim. Böyle bir program mevcut olsa da henüz kullanılamıyor ve aşağıdaki tasarım da tamamen bize ait.


Programın çalışma şekli ise şöyle;



 Şekil 1: Müşterinin konumunun belirlenmesi


Program ilk açıldığı anda müşterinin konumunu algılıyor ve bir sonraki ekranda müşteriye bu konuma uygun bankaları seçenek olarak sunuyor.
Şekil 2: Müşterinin konumuna uygun bankaların gösterilmesi

Müşteri konumuna uygun şubeler yanında, şubelerde bekleyen kişi sayısını ve tahmini işlem zamanını* da görme şansını buluyor.




*Tahmini işlem zamanı hesaplama: Tasarlanan uygulamada müşteriler yapacakları işlemleri de seçmek zorundadırlar. (Örneğin kredi başvurusu gibi.) Her işlemin ortalama işlem süresi bellidir ve uygulamanın veri tabanında kaç kişinin hangi işlemi yapacağı kayıtlı olacaktır. Bu sayede tahmini bir işlem süresi hesaplanabilmektedir.


Şekil 3: Müşterinin kendine uygun bankayı seçmesi
 Şekil 4: Müşteri bilgilerinin girilmesi

Müşteri kendine uygun bankayı seçtikten sonra, müşteri önceliğinin belirlenmesi ve işlem yapılırken gişe çalışanına kolaylık sağlanması açısından müşteri bilgileri girilir. Müşteri, önceliğine göre; sıra alma sürecinde daha önlerden bir sıra alabilir. Bu sayede önemli müşterilerinin de memnuniyetleri sağlanmış olacaktır.
Şekil 5: Müşterinin girmek istediği bilgiyi seçmesi
 Şekil 6: Müşterinin bilgilerini girmesi
 Şekil 7: Şubede yapılan işlemlerin ana kollarının gösterilmesi
 Şekil 8: Müşterinin yapacağı işlem kolunu seçmesi
 Şekil 9: Seçilen işlem kolunun altındaki işlemlerin gösterilmesi

 Şekil 10: Müşterinin yapacağı işlemi seçmesi


Müşterinin yapacağı işlem, uygulamanın bekleyen müşteriler veri tabanına aktarılmaktadır. Süre hesaplama süreci bu bilgilerle tahmini süre hesaplar. Sürekli güncelleme sayesinde daha sonraki müşterilere de gerçeğe yakın tahmini süre hesaplamaları yapılabilmektedir. Ayrıca gişe çalışanının, gelecek müşterinin hangi işlemi yapacağını bilmesi ve müşteri bilgilerine sahip olması; çalışan için de bir kolaylık sağlayacaktır.
 Şekil 12: Yapılacak işlem için gerekli belgelerin, uyarı niteliğinde müşteri ile paylaşılması


Yapılacak işlem için gerekli belgeler müşteriye sıra alma anında gösterilecektir. Böylece müşteri eksik belgesi olup olmadığını kontrol edebilecek ve eksik belge sebebiyle işleminin gerçekleştirilememesi durumunu yaşamayacaktır. Ayrıca eksik belgesi olan müşterilerin gişe çalışanlarını meşgul etmesi de önlenmiş olacaktır.
 Şekil 13: Belgeleri tamamlanmış müşterinin devama basarak işleme devam etmesi


Müşteri belgelerini kontrol ettikten sonra, belgeleri tamamlanmışsa devama basarak sıra alma işlemine devam edebilir. Eğer belgeleri eksik ise sıra alma işlemini iptal edebilir.
Şekil 13: girilen bilgiler doğrultusunda sıra numarasının verilmesi
 Şekil 14: Sıra numarası ve tahmini sürenin gösterilmesi, alarm isteği sorgusu


Müşterinin girdiği bilgiler ile birlikte bekleyen müşteriler veri deposundan çekilecek bilgilerle, sıra numarası ve tahmini bekleme süresi müşteriye bildirilir. Bunun yanında müşteri eğer isterse kendine haber verilmesini sağlayabilir. Müşteri bankada kalan kişi sayısını belirtir ve müşterinin istediği kadar kişi kaldığında, müşteriye haber verilir. Müşteri istemezse alarm sistemi aktifleşmez ve program kapanır.
 Şekil 15: Müşterinin alarm istemesi
 Şekil 16: Müşterinin kaç kişi kala haber verilmesini istediğini belirtmesi


Müşteri şubede kaç kişi kala haber verilmesini istediğini belirtir ve bu istek doğrultusunda alarm sistemi aktifleştirilir. Şubede belirtilen kadar kişi kaldığında, müşterinin telefonunda alarm çalar böylece müşteri şubede hiç beklemeden işlemini gerçekleştirir.
Şekil 17:  İşlemin başarıyla gerçekleştiğini gösterme

Ek olarak, uygulamanın kötüye kullanılmasını önlemek amacıyla;
-Şube başına günlük limit belirlenecektir ve bu limit dolduğunda o şubeden sıra almak mümkün olmayacaktır.
-Bir telefondan günde bir defa sıra almak mümkün olacaktır.

-Sıra aldığı halde işlem yapmayan müşteri 1 hafta süresince uygulamadan sıra alamayacaktır.
















Şekil 18: Uygulamaya ait veri akış diyagramı


Hazırlayanlar:

Duygu DÜLGER
Ayşe Gül ARAS
Pınar TEPE

Balıkesir Üniversitesi, Nisan, 2014