Okuldan o kadar yorgun geldim ki, gelip gelmez uyumuşum. Sonra uyandım bin bir zorla. Bir şeyler yiyeyim dedim. Çay demledim. Hazırladım yemeğimi. Çayımdan bir yudum aldım, telefon çaldı. "Şu anda elinde ne olursa olsun, bırak. Hemen buraya gel. Bu manzarayı kaçıramazsın." ben de bıraktım elimde ne varsa. Koştum gittim. Bir milletin uyanışını temsilen pijamalarımla gittim. (Ciddi)
Bir sürü meşale karşımda. Bando sesleri bir yandan. Bir sürü de insan var. En çok insanlara şaşırdım zaten. Açıkçası bir kaç aydır bu ülkeye dair pek umudum yoktu. Geçmişimizi unuttuk sanıyordum. Hatırlamayacağız, sadece sözde kaldı sanıyordum ama öyle değilmiş. O kadar çok insan vardı ki. O kadar çok ses...
Kuva-i Milliye Müzesi'nin önünden, Atatürk Parkı'ndaki, Atatürk heykeline kadar yürüdük. Orada İstiklal Marşı'mızı söyledik. Bu arada ben de ne zamandır söylemediğimi fark edip üzüldüm açıkçası. Sonra tören bitti. Bandodakiler de Balıkesir Anadolu Lisesi'nin öğrencileriydi. Okullarına geri dönmeleri gerekiyordu haliyle törenden sonra. Yalnız kimse ayrılmak, bu birliği bozmak istemedi. Takıldık yine bandonun peşine yürüdük bir daha. Şehitlerimizi andık.
Unutmamışız. Ben o manzarayı gördüğüme çok sevindim. Bu milleti parçalayamayacaklar. Çünkü biz bütün acılarda birbirimize tutunduk, yaralarımızı birbirimizle sardık.
Kolay kazanmadık oturduğumuz toprağı. Bugün yeniden umut etmeye başladım, kolay da kaybetmeyeceğiz.
Aziz şehitlerimizin ruhları şad olsun.
18 Mart 2014 Salı
12 Mart 2014 Çarşamba
İlk Türk cad programı "Chizen"
Evet arkadaşlar ilk Türk cad programı olan Chizen'e merhaba deyin. Ben de sadece 3D modelleme kullanabilen biri olarak görüşlerimi aktarayım. Programdan bir kaç görüntü şöyle;
"Chizen, kalıp tasarımı yapan KOBİ'lere yönelik olarak hazırlanmış ilk yerli 3 boyutlu bilgisayar destekli tasarım programıdır. Program katı modelleme, kalıp sihirbazları, standart parça kütüphanesi özelliklerini içermektedir."
Programı Solidworks, Catia gibi diğer cad programlarından ayıran ise bir kalıp setine sahip olması yani kalıp tasarlamaya yönelik bir program olmasıdır. 3D modelleme için diğer programlar bize kolaylık sağlayabilir belki ama bir kalıp tasarım firması iseniz bu program size kalıp kütüphanenizi oluşturma imkanı veriyor. Bir de şeklinizin ölçülerini 3D katı modeliniz üzerinden kolayca değiştirebiliyorsunuz. Yani bu işi yapmak için çizimi açmanız ve oradan değişim yapmanız falan gerekmiyor.
Şu an için programda bir teknik resim modeli bulunmuyor ama zaman içerisinde o da eklenecekmiş. Program henüz çok yeni olduğu için elbette eksikleri olacaktır ama zaten bu 3D modellemeden çok bir kalıp tasarımı programı. Sonuçta Solidworks veya Catia 5-10 yıllık bir program değiller. Yıllar içinde elbette bizim programımız da iyileşecek ve bize çeşitli kolaylıklar sağlayacaktır.
Programın bütün özelliklerini ve kullanımını yazamam tabi ki ama basit bir kaç örnek verecek olursam; çizdiğimiz 3 boyutlu katıyı kolayca çoğaltabiliyoruz, şekilleri kolayca istediğimiz yere taşıyoruz, çizimleri istersek saydam istersek görünmez yapabiliyoruz. Kalıpların üretim özelliklerine göre çizimde renk vermek de mümkün olabiliyor. Ayrıca program içerisinde bir sözlük barındırıyor ve kalıp isimlerini farklı bir dile kolayca çevirebiliyoruz. Bu özellikler tasarım yaparken çok faydalı oluyor elbette.
Sürekli değişen üretim şekilleri ve haliyle de kalıp şekillerinin değişmesi programın kullanımı açısından zorluk oluştursa da, programı kullanan firmalar yeni kalıp şekillerini program üreticisi firmaya bildirdiklerinde yeniden düzenleme yapılıyor.
Son olarak, yalın felsefe her yerde olduğu gibi burada da gül yüzünü gösteriyor. Bu program da kalıp tasarımında yalın felsefeyi sağlamaya çalışıyor. Tasarım yaparken döküman aramak, ölçüler bulmak, yeniden çizim yapmak gibi iş gücü ve zaman israfları yapmak yerine kalıp kütüphanesinden seçim yapmak elbette daha kolay.
Bu güzel programı düşünen, geliştiren, uygulayan, yapan ekibi çok çok tebrik ediyorum. Ayrıca ilk olarak Balıkesir Üniversitesi'nde tanıtımını yaptıkları için de, bu okulun bir öğrencisi olarak minnettarlığımı belirtmeliyim.
Bir de bu ekibi bizimle buluşturan Ali ORAL hocamıza ve Alternatif Enerji Sistemleri topluluğuna bu güzel etkinlik sebebiyle teşekkür ederim.
Bir de bu ekibi bizimle buluşturan Ali ORAL hocamıza ve Alternatif Enerji Sistemleri topluluğuna bu güzel etkinlik sebebiyle teşekkür ederim.
Sevgiyle kalınız...
http://www.mubitek.com/urun-mubicad-2.html
http://www.mubitek.com/urun-mubicad-2.html
Etiketler:
3d modelleme,
Ali Oral,
balıkesir üniversitesi,
chizen,
fark,
iş,
kalıp tasarımı,
kariyer,
Mubitek,
program
6 Mart 2014 Perşembe
Müşterilerle ilişki kurmaca / CRM (1)
Bu dönemki bir sürü proje konumdan bir tanesi de CRM. O yüzden öğrendiklerimi burada paylaşmak istiyorum.
Bu konuyu anlamak için öncelikle müşterinin ne olduğunu ya da ne olmadığını iyi bilmek gerekiyor bence. Peki müşteri ne değildir? Müşteri yolunacak kaz değil, müşteri insandır. Seçim şansı olan, istediğini seçen, beğenmediği firmayla istediği gibi ilişkisini kesebilen bir insan ve bir firmanın ayakta kalma sebebidir. Bu yüzden de firmanın kendini müşteriye beğendirmesi ve müşteriyle iyi ilişkiler kurması şart. Eskisi gibi müşteri firmanın ayağına da gitmiyor artık, firmaların müşteriye gelmesi gerekiyor. Gelişen teknoloji ve müşterinin seçeneklerinin artması sonucunda da müşteri memnuniyeti çok büyük önem kazanmış durumda.
Eskisi gibi ürün odaklı çalışmaktansa artık müşteri odaklı olmak şart oldu. Çünkü zaten her üründen bir sürü çeşit, bir sürü marka bulmak mümkün oldu. Müşteriler artık ürünle değil, onlara verilen önemle memnun olmaya başladılar. Rekabette de ürünün önemi kadar; müşteriye ulaşmak, müşteriyi memnun etmek de önemli olmaya başladı. İşte bütün bu sebeplerden dolayı da CRM dediğimiz kavram yeniden gün yüzüne çıktı ve büyük önem kazandı.
Tanım olarak bakacak olursak CRM;
uzun dönemde firmaya değer kazandıracak müşterileri belirlemek için geliştirilmiş bir iş stratejisidir.
Şöyle de diyebiliriz; Adamına göre muamele etmesini bilmektir. Müşterilerin mahalledeki esnafla yaşadığı muhabbeti ve samimiyeti firmanızla yaşamasını sağlamaktır. Herkese eşit davranmak değildir yani ve en önemlisi de bir teknoloji değil bir felsefedir. Teknoloji bu işin sadece bir parçasıdır. Yani siz bir CRM programı edindik deyip CRM'de başarılı olamazsınız. Müşteriyle ilişki kurabilmek için önce onu tanımak gerekiyor. (Facebook, Twitter vs. sayesinde herkes birbirini tanıyor artık.) Onun tuttuğu takımı, doğum gününü hatta o anki ruh durumunu bilip ona özel teklifler hazırlayabilmek gerekiyor. Sadece "Doğum gününüz kutlu olsun" mesajı yetmiyor yani. Bir de yakın zamanda CMR diye bir kavram ortaya çıkmış. "İlişkileri müşteri yönetsin" demek oluyormuş.
Bunun devamını daha sonra yazacağım. Hem uzun yazıp kimseyi sıkmak da istemem.
CRM'in 1. kısmı böyle işte.
En kısa zamanda görüşmek ümidiyle :)
Bu konuyu anlamak için öncelikle müşterinin ne olduğunu ya da ne olmadığını iyi bilmek gerekiyor bence. Peki müşteri ne değildir? Müşteri yolunacak kaz değil, müşteri insandır. Seçim şansı olan, istediğini seçen, beğenmediği firmayla istediği gibi ilişkisini kesebilen bir insan ve bir firmanın ayakta kalma sebebidir. Bu yüzden de firmanın kendini müşteriye beğendirmesi ve müşteriyle iyi ilişkiler kurması şart. Eskisi gibi müşteri firmanın ayağına da gitmiyor artık, firmaların müşteriye gelmesi gerekiyor. Gelişen teknoloji ve müşterinin seçeneklerinin artması sonucunda da müşteri memnuniyeti çok büyük önem kazanmış durumda.
Eskisi gibi ürün odaklı çalışmaktansa artık müşteri odaklı olmak şart oldu. Çünkü zaten her üründen bir sürü çeşit, bir sürü marka bulmak mümkün oldu. Müşteriler artık ürünle değil, onlara verilen önemle memnun olmaya başladılar. Rekabette de ürünün önemi kadar; müşteriye ulaşmak, müşteriyi memnun etmek de önemli olmaya başladı. İşte bütün bu sebeplerden dolayı da CRM dediğimiz kavram yeniden gün yüzüne çıktı ve büyük önem kazandı.
Tanım olarak bakacak olursak CRM;
uzun dönemde firmaya değer kazandıracak müşterileri belirlemek için geliştirilmiş bir iş stratejisidir.
Şöyle de diyebiliriz; Adamına göre muamele etmesini bilmektir. Müşterilerin mahalledeki esnafla yaşadığı muhabbeti ve samimiyeti firmanızla yaşamasını sağlamaktır. Herkese eşit davranmak değildir yani ve en önemlisi de bir teknoloji değil bir felsefedir. Teknoloji bu işin sadece bir parçasıdır. Yani siz bir CRM programı edindik deyip CRM'de başarılı olamazsınız. Müşteriyle ilişki kurabilmek için önce onu tanımak gerekiyor. (Facebook, Twitter vs. sayesinde herkes birbirini tanıyor artık.) Onun tuttuğu takımı, doğum gününü hatta o anki ruh durumunu bilip ona özel teklifler hazırlayabilmek gerekiyor. Sadece "Doğum gününüz kutlu olsun" mesajı yetmiyor yani. Bir de yakın zamanda CMR diye bir kavram ortaya çıkmış. "İlişkileri müşteri yönetsin" demek oluyormuş.
Bunun devamını daha sonra yazacağım. Hem uzun yazıp kimseyi sıkmak da istemem.
CRM'in 1. kısmı böyle işte.
En kısa zamanda görüşmek ümidiyle :)
Etiketler:
birebir pazarlama,
crm,
iş,
kariyer,
müşteri ilişkileri yönetimi,
pazarlama,
proje
5 Mart 2014 Çarşamba
Torpil
"Eskiden 2 nokta arasındaki en kısa mesafeye doğru deniliyordu, bugün torpil..." demişti lisedeki geometri hocam. Tabi o zaman çok torpille işimiz olmadığımızdan espriyi başta idrak edememiştik. Bugün çok güzel ediyoruz ama.
Mesela ben kendimi geliştireceğim diye bir sürü şey yaptım, yapıyorum. Hâlâ yeterli görmüyorum ama yapıyorum işte bir şeyler. Örneğin 2.sınıfın 2.döneminde hem İngilizce hem Almanca kursuna gidiyorum derken canım çıktı. Boş zamanım yoktu resmen. Dinlenemiyordum bile. Ama mecburdum çünkü aynı anda gitmezsem dillerden birinin eksik kalma ihtimali vardı. (ki hâlâ var maalesef.) Hatta Almanca'nın 1.seviyesini 1 haftada tamamlamak zorunda kalmıştım. Bir yandan da okula gidiyordum tabi. Milletin 10 haftada gördüğü dersleri ben zipleyip 1 haftada aldım.
2. sınıfın ortalarından bu yana da ne olmak istediğime karar vermiş durumdayım ve isteğime yönelik çalışıyorum, kendimi geliştirmeye odaklandım uzun zamandır. Kendi canımı kendim çıkarıyorum yani. Sürekli kitap okuyorum. (mesleki kitapla romanı aynı anda okuyorum, tavsiye ederim. Canınız sıkılmaz fazla.) Blog yazıyorum, bir tane de değil birkaç tane birden. Kitap yazma planım var, yazmaya başladım hatta. Özel tasarım hediye işi yapıyorum. Öğrendiklerimi uygulamaya çalışıyorum. Topluluk kurduk daha yeni. Umuyorum yakında aktif olmaya başlayacağız. Grafik tasarım ajansında staj yaptım geçen dönem, bu dönem projelerden gidemiyorum. Yani yine vaktim yok. Bir yandan İngilizce kursum devam ediyor. Organizasyon işlerine el atmıştım, birkaç aksilik sonucu bırakmak zorunda kaldım.
Okulda yaptığım proje konuları hep ileriye dönük. Ne yaptığımı, hangi konuyu neden aldığımı bilerek yapıyorum, yapmaya da devam edeceğim. Şu okulda başıma onca iş açtım yine de umudumu kaybetmeden sürekli üretmeye çalışıyorum. İşte bunca şeyi niye anlattım? Benim torpilim yok demek için anlattım. Torpili olan ve kendini bile umursamayan, sadece okula gidip gelen, nasılsa x firmasında tanıdığım var diyen insanlar yazın rahatça Bosch'ta, Ford'da, Toyota'da, Arçelik'te staj yapabilecekken ben yaptığım bütün staj başvurularına "Biz sizi ararız... Valla..." cevabı alıyorum. Muhtemelen CV'me falan bakılmıyor. Üretim stajımı da Balıkesir'in ücra bir köşesinde adı kimse tarafından bilinmeyen bir yerde yağ, kir, pas içinde ve makine parçaları taşıyarak yapacağım. Yarın yine aynı torpilli insanlar o saydığım firmalara işe girdiği sıralarda ben yine kim bilir hangi şehrin hangi ücra köşesinde, hangi minnacık şirkette işe girmiş olacağım? Onca emeğim yok mu sayılacak sırf tanıdığım olmadığından acaba?
İşe alan adamlar da haklı bir yerde. Sonuçta benim CV'mde; Bosch, Siemens yazmayacak. Onlar da haliyle iyi yerde staj yapmış insanı tercih edecekler. Yine de ben şansımı deneyeyim; buradan iş verenlere sesleniyorum. Tamam sizin firmanızda tanıdığımız olmayabilir ama biz de CV'mizin okunmasını hak ediyoruz.
TORPİLE HAYIR!!!
Mesela ben kendimi geliştireceğim diye bir sürü şey yaptım, yapıyorum. Hâlâ yeterli görmüyorum ama yapıyorum işte bir şeyler. Örneğin 2.sınıfın 2.döneminde hem İngilizce hem Almanca kursuna gidiyorum derken canım çıktı. Boş zamanım yoktu resmen. Dinlenemiyordum bile. Ama mecburdum çünkü aynı anda gitmezsem dillerden birinin eksik kalma ihtimali vardı. (ki hâlâ var maalesef.) Hatta Almanca'nın 1.seviyesini 1 haftada tamamlamak zorunda kalmıştım. Bir yandan da okula gidiyordum tabi. Milletin 10 haftada gördüğü dersleri ben zipleyip 1 haftada aldım.
2. sınıfın ortalarından bu yana da ne olmak istediğime karar vermiş durumdayım ve isteğime yönelik çalışıyorum, kendimi geliştirmeye odaklandım uzun zamandır. Kendi canımı kendim çıkarıyorum yani. Sürekli kitap okuyorum. (mesleki kitapla romanı aynı anda okuyorum, tavsiye ederim. Canınız sıkılmaz fazla.) Blog yazıyorum, bir tane de değil birkaç tane birden. Kitap yazma planım var, yazmaya başladım hatta. Özel tasarım hediye işi yapıyorum. Öğrendiklerimi uygulamaya çalışıyorum. Topluluk kurduk daha yeni. Umuyorum yakında aktif olmaya başlayacağız. Grafik tasarım ajansında staj yaptım geçen dönem, bu dönem projelerden gidemiyorum. Yani yine vaktim yok. Bir yandan İngilizce kursum devam ediyor. Organizasyon işlerine el atmıştım, birkaç aksilik sonucu bırakmak zorunda kaldım.
Okulda yaptığım proje konuları hep ileriye dönük. Ne yaptığımı, hangi konuyu neden aldığımı bilerek yapıyorum, yapmaya da devam edeceğim. Şu okulda başıma onca iş açtım yine de umudumu kaybetmeden sürekli üretmeye çalışıyorum. İşte bunca şeyi niye anlattım? Benim torpilim yok demek için anlattım. Torpili olan ve kendini bile umursamayan, sadece okula gidip gelen, nasılsa x firmasında tanıdığım var diyen insanlar yazın rahatça Bosch'ta, Ford'da, Toyota'da, Arçelik'te staj yapabilecekken ben yaptığım bütün staj başvurularına "Biz sizi ararız... Valla..." cevabı alıyorum. Muhtemelen CV'me falan bakılmıyor. Üretim stajımı da Balıkesir'in ücra bir köşesinde adı kimse tarafından bilinmeyen bir yerde yağ, kir, pas içinde ve makine parçaları taşıyarak yapacağım. Yarın yine aynı torpilli insanlar o saydığım firmalara işe girdiği sıralarda ben yine kim bilir hangi şehrin hangi ücra köşesinde, hangi minnacık şirkette işe girmiş olacağım? Onca emeğim yok mu sayılacak sırf tanıdığım olmadığından acaba?
İşe alan adamlar da haklı bir yerde. Sonuçta benim CV'mde; Bosch, Siemens yazmayacak. Onlar da haliyle iyi yerde staj yapmış insanı tercih edecekler. Yine de ben şansımı deneyeyim; buradan iş verenlere sesleniyorum. Tamam sizin firmanızda tanıdığımız olmayabilir ama biz de CV'mizin okunmasını hak ediyoruz.
TORPİLE HAYIR!!!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)