28 Haziran 2014 Cumartesi

Marka Kimliği

Marka kimliği, en yalın haliyle; tüketicilerin akıllarında canlanandır. Müşteri algıları çok değişkenlik gösteriyor ise doğru bir marka kimliği oluşturulamamıştır. (Müşteri derken, herkesten değil hedef kitleden bahsettiğimi bir kez daha hatırlatmak istiyorum.) Asıl önemli olan müşterilerin algılarına hitap edebilmektir.
Marka kimliği oluşturulurken bazı araçlar kullanılır. Bunlar; slogan, renkler, logo ve semboller ve sahip olunan kelimedir. Elbette araçları çoğaltmak mümkün.
Kısaca kimlik oluşturma sürecine bakacak olursak; öncelikle markanın hedef kitlesi bilinmelidir. Bu hedef kitleye hitap edecek doğru bir kişilik saptanmalıdır. Örneğin hedef kitlemiz gençlerse markanın enerjik olması gerekir. Daha orta yaş için güvenli ve konforlu bir çağrışım seçmek daha doğru olabilir. Zaten sahip olunan kelime derken, marka bir kelime ile zihinlerde var olmaya çalışır. Bu kelime sloganla, marka renkleriyle ve logosuyla desteklenmelidir. Ayrıca bunun için markaya ait bir hikaye de belirlenebilir. Örneğin Arçelik’in Çelik ve Çeliknaz’ı. Bize samimiyet çağrışımı yapar ve Arçelik samimi bir markadır.
Marka kimliği, kurumsal ya da marka vizyonunu, kültürü, değerleri, hedefleri ve konumlandırmayı da içermelidir. Aynı zamanda bu kimliğin tüm işletme uygulamalarında da kullanılması beklenmektedir. Kurumun kendi içindeki iletişiminden, müşterilerle iletişimine kadar bütün aşamalarda marka kimliği unutulmamalı ve içselleştirilmelidir.
Marka kimliği, marka imajını da büyük oranda etkilediği için büyük önem arz etmektedir.
Marka kimliği oluşturma sanıldığının aksine uzun bir süreçtir. Müşterinin markayı o kimlikle benimsemesi, kabul etmesi ve bilinç altına işlemesi için uzun bir süre gerekir. Üstelik bu sürede marka kimliğini zedeleyecek bir şey yapılmamalı ve oldukça hassas davranılmalıdır.
Coca-Cola dendiğinde hemen hemen herkesin aklına önce eğlenmek/enerji gelir diye düşünüyorum. Coca-Cola’nın bunu bir anda başardığını söylemek ise yanlış olacaktır. İncelendiği zaman Coca-Cola’nın da hatalar yaptığı görülecektir. Uzun bir süreç sonunda Coca-Cola bu başarıyı elde etmiştir. Ya da Mercedes denildiğinde akılda ilk canlanan konfor ve kalitedir. Yani sorunsuzluk… Kısaca marka kimliğinin topluma yerleşmesi uzun zaman sonunda olabilecek bir şeydir. Bunun için sürecin dikkatli planlanması gerekir ve marka kimliği araçları kendi içlerinde çelişmemelidir.
Bu konuda bir diğer önemli nokta da, toplum kültürünün unutulmamasıdır. Toplum kültürüne uymayan markaların o toplumda kabul görmesi mümkün değildir. Bu açıdan bakınca Coca-Cola yine güzel bir örnek olarak çıkıyor karşımıza. “Yerel düşün, yerel hareket et.” stratejisiyle ilerleyen Coca-Cola’nın, reklam kampanyaları, sloganı, promosyonları, satış taktikleri kısaca her şeyi marka kimliğini destekler niteliktedir. Ayrıca, toplum kültürünü de içine almıştır. Bulunduğu topluma sırtına dönmeyen, marka kimliği araçlarını titizlikle kullanıp müşterisinin algısına hitap edebilen markalar zaman içerisinde toplum tarafından benimsenecek ve başarıya ulaşacaklardır.

http://www.pazarlamaturkiye.com/marka-kimligi/

Avrupa ülkelerinin ortalama IQ seviyeleri



En düşük IQ'lar arasındayız ama olsun. Bunun EQ'su var, çalışması var, azmi var...

26 Haziran 2014 Perşembe

Pomodoro Tekniği

Merhaba,
bugün size çok güzel bir çalışma yönteminden bahsedeceğim. Benim çok işime yaradı umarım başka birilerine de yararlı olur.
Pomodoro, İtalyanca'da domates demek. Tabi bu tekniğin domatesle ilgisi yok. Neden bu ismi verdiler bilemiyorum.
Pomodoro tekniği; çalışmaya başlamak yerine her türlü şebekliği yapan, benim gibi konsantrasyon fakiri insanlar için birebir. Tekniğin uygulanışı ise şöyle; ilk olarak işlerimizi öncelik sırasına koyuyoruz. Daha sonra en önemli işten başlıyoruz. Tek bir zaman aralığında, tek bir işe yoğunlaşıyoruz. 25 dakika kendimizi işimize veriyoruz. Ay Facebook'a bir bakayım, aman tivit atayım, dur İnstagram... demeden sadece 25 dakika konsantre olup işimizi yapıyoruz daha sonra ödül mahiyetinde 5 dakika mola veriyoruz. Bu molada mail kontrolü, sosyal medyaya göz atma, çay koyma, yürüme vs gibi rahatlatıcı işler yapıp 25 dakika daha çalışmaya dönüyoruz. Çalışma süresinin kısa olması hem işi gözümüzde büyütmemesi açısından hem de aklımızın başka işlere kaymaması açısından güzel. Her 30 dakikalık periyot, 1 Pomodoro süresi ve her 4 Pomodoro'dan sonra bir tane uzun mola veriliyor. (15-20 dakika gibi.)


Zaman aralıkları kişiden kişiye değişebilir. Biraz uzun çalışmak isteyenler olabilir örneğin ama 25 dakikadan kısasının da pek verimli olacağını düşünmüyorum açıkçası. Bu teknikte önemli bir nokta da; iş yaparken molayı, moladayken de işi düşünmemek. Mola tam anlamıyla mola olmalı. Aklımızı birkaç dakikalığına arındırmalıyız ve sonra yeniden işimize dönebilmeliyiz. Bu şekilde verimli bir çalışma olacaktır. Bir de diğer konu çalışmaları listeleyip kaydetme. Şöyle ki; yapılacak işler listesi oluşturuluyor ve başarıya ulaşan işler gün sonunda değerlendiriliyor. Pomodoro süreleri kaç defa bölündü? (Bu bölünme kişinin kendi çalışmasını bölmesi veya başkası tarafından bölünme olabilir, bunlar da ayrı ayrı not düşülüyor.) Kaç iş başarıya ulaştı? İşler kaç dakikada başarıya ulaştı ve beklenen zamanda mı bitti? Gibi kriterlerle gün sonunda değerlendirme yapılıyor.

Bu teknik için geliştirilen akıllı telefon ve bilgisayar uygulamalar da mevcut. Benim telefonda kullandığım 30/30 ve Pomodoro adında iki tane program var. Henüz hangisiyle devam etsem seçemedim. Bu arada bir nokta daha, çalışma süresinde saat tiktakları da etkili olabiliyormuş, beynin işe yoğunlaşmasına yardımcıymış ama ben onu yapamayacağımı düşünüyorum. En ufak sesten bile rahatsız oluyorum çünkü. Siz de indireceğiniz bir Pomodoro programını ister tiktaklı ister sessiz kullanabilirsiniz.

Bu teknikle her türlü işi de yapabilirsiniz, temizlik, bulaşık ne bileyim kitap okuma vs. İlla ki ders çalışma gelmesin akla :) Umarım işe yarar, bol verimli çalışmalarınız olsun :)

24 Haziran 2014 Salı

İçerik Pazarlama Hataları

Geçen yazımda içerik pazarlamadan ve aşamalarından bahsetmiştim.  Şimdi de bu aşamalarda yapılan hatalardan bahsetmek istiyorum. 

1. Hedef kitle seçimi
gorsel-155  İçerik pazarlamada en çok hata yapılan aşama burası. Firmalar hedef kitle belirlemek yerine herkese hitap etmeye, sayfa beğenisi/takipçi vs. toplamaya çalışıyorlar. Oysa ki takipçilerden küçük bir yüzde doğru hedef kitle oluyor ve fazla takipçi sayısı firmaların yanılmalarına sebep oluyor. Önemli olan doğru kişilere ulaşabilmek. Firmalar bunu göz ardı edip içerik ürettikleri için doğru kişiye hitap edemiyorlar. 

2. Doğru içerik
içerik-pazarlamaHedef kitle doğru belirlenebilse bile bazen hedef kitleye hitap eden içerikler üretilemiyor veya yalnızca markayla/şirketle ilgili içerikler paylaşımları yapılıyor. Bu da müşterilerin gözünde marka değerini düşürüyor. Müşterileri sıkıyor. Oysa esas hedef müşterilerin aklını ilginç bilgilerle meşgul etmek bu sayede markanın sayfasına olan ilgiyi arttırmaktır. 


3. Doğru zaman, doğru yer


hedef-kitle-reklam  Hedef kitlenin hangi sosyal platformu yoğun olarak kullandığı doğru belirlenmelidir. Ayrıca hangi saatlerde aktif olduğunu bilmek de önemli bir nokta. Bu aşamada yapılan en büyük hatalardan biri yanlış zamanda paylaşım yapmak. Doğru zamanı belirlemek için birçok için araştırma yapılmış elbette, buradaki önemli noktalardan biri bütün markaların paylaşım yaptığı saatlerden farklı bir saat belirleyebilmek. Müşterilerin marka paylaşımlarına boğulduğu saatlerde yapılan paylaşımlar kaybolup gidecektir. Ayrıca hedef kitlenin olmadığı bir sosyal platformda, ne kadar ilgi çekici paylaşım yapılırsa yapılsın, markanın fark edilmesi neredeyse olanaksızdır.

 4.  Etkileşim
etkileşim-facebook  Müşteri sesine kulak vermeyen firmalar kaybolmaya mahkumdur. Müşteriler, firmalar hakkında söz sahibi olmak, önemsenmek isterler. Bunu müşterilere göstermenin en kolay ve etkili yöntemlerinden biri de sosyal medyadır. Bir araştırmaya göre sosyal medyada yer alan markalar, müşterilerde daha çok güven oluşturuyor. Bu aşamada yapılacak hata müşteri yorumlarını görmemezliğe gelmek olacaktır. Bu durum bir süre sonra müşterilerin markadan soğumasına yol açar.







19 Haziran 2014 Perşembe

İçerik Pazarlama

Kelime anlamı olarak bakıldığında; kullanıcılara/müşterilere yararlı ve ilgi çekici içerikler üreterek, marka tanıtımına katkı yapma stratejisidir. Sosyal medyanın son yıllarda bu denli popüler olması sebebiyle markaların olmazsa olmazıdır.
İçerik pazarlama; potansiyel alıcılara en kolay ulaşma yöntemlerinden biri olan sosyal medyanın etkin kullanılmasına ve alıcıların gözlerinin sürekli markaya çevrilmesine olanak tanır. Hedef kitlenin ilgisini çekecek içerikler sayesinde, kişiler sürekli marka ile meşgul olacaklar, bu sayede marka, hedef kitle arasında kendine yer bulacaktır.
İçerik pazarlama sürecine aşama aşama bakacak olursak;

Hedef kitle seçimi
 
Ürünün potansiyel alıcıları kimlerdir?
Doğru bir içerik pazarlama için öncelikle hedef kitlenin doğru belirlenmesi gerekiyor. Hedef kitle doğru belirlenmezse, üretilen içerikler çok anlamlı olmayacaktır.
İçerik pazarlamada yapılan en büyük yanlışlardan biri burada başlıyor. Firmalar herkese ulaşmak istiyorlar, herkese ulaşma çabası sırasında da hedef kitlenin beklentileri, istekleri göz ardı ediliyor.  Bu sebeple de ne yazık ki doğru bir strateji yürütülemiyor. Oysa hedef kitle doğru belirlenirse, üretilen içerikler, o potansiyel müşterilere hitap edecek bu sayede potansiyel müşteriler zamanla alıcılara dönüşebileceklerdir.

Doğru İçerik
Hedef kitlenin ilgisini ne çeker?
Hedef kitle doğru belirlendikten sonra en önemli nokta, hedef kitlenin ilgisini çekecek, hedef kitleye yarar sağlayabilecek içerikler üretebilmek. Bu sayede hedef kitlenin gözü, markanın sosyal medya sayfasından ayrılamayacaktır, haliyle de marka hedef kitle arasında hep konuşulmuş/düşünülmüş olacaktır.
Buna bence en güzel örneklerden biri Vestel’in “Evin Kalbi” adlı Facebook sayfası. Link;
Sayfa incelendiği zaman, ev hanımları ve ev hanımı adayları için pratik ve ilginç bilgiler yer aldığı görülecektir. Üstelik içerikler yalnızca ev hanımlarına değil, birçok kişiye ilginç geliyor gibi duruyor.

Doğru zaman, doğru yer
Hedef kitle ne zaman internete giriyor? Hangi sosyal ağda yer almalıyız?
Oluşturulan içeriğin ilgi çekici olması yanında, yayınlanma zamanı ve nerede yayınlanacağı da büyük önem taşıyor. Facebook mu, Twitter mi, İnstagram mı, Linkedin mi?… Bir sürü sosyal ağ arasından doğru olanı seçmek büyük önem taşıyor. Örneğin hedef anneler ise Twitter’dan paylaşım yapmak pek de akıllıca olmayacaktır veya beyaz yakalara ulaşmak için Linkedin kullanmak daha akıllıca olabilir.
Paylaşım yapılan saatlerin de büyük önemi var. Hedef kitlenin ne zaman bilgisayar başında olduğu doğru tespit edilebilirse, içerikler daha çok kişiye ulaşacaktır.
Yapılan bir araştırmaya göre; kullanıcılar Google+’ta sabah 09:00-11:00 arası, Pinterest’te ise günün ilk saatleri aktif oluyorlar. Diğer bir yandan en uygun içerik yayınlama zamanlarının Facebook’ta 13:00-14:00 arası, Twitter’da 13:00-15:00 arası ve Linkedin’de ise 17:00-18:00 olduğu belirtilmiş. Tabi bu saatler hedef kitleye göre değişiklik gösterecektir.

Etkileşim/Geri dönüş
Hedef kitle ne diyor?
Sosyal medyanın yaygınlaşması sayesinde, müşterilerin markalarla birebir konuşma fırsatları ortaya çıktı. Bu durumda geri dönüş almak hızlı ve kolay bir hâl aldı. Etkin bir içerik pazarlama yapabilmek için, müşterilerden gelen geri dönüşler (örneğin Facebook yorumları) düzgün takip edilmeli ve müşterilerin beklentileri doğru anlaşılmalıdır. İçeriklerin ne kadar doğru olduğu da bu sayede anlaşılabilir. Müşteri yorumları dikkate alındığı takdirde en doğru içeriklere, en doğru saatlere ve en doğru stratejiye ulaşılabilir.

Doğru Strateji
Nasıl bir yol izlemeliyiz?
En önemli noktalardan biri de planlı hareket etmektir. Nasıl bir yol izleneceği önceden belirlenmelidir. Yapılan hatalar hemen düzeltilirken, doğrulara sürekli yenisi eklenmelidir.Plansız başarıya ulaşmak rastlantı olacaktır.

16 Haziran 2014 Pazartesi

Markalar ve renkler


Bir markanın bilinirliğini artıran en önemli unsurlardan biri de logonun rengidir. Logonun rengi aynı zamanda markanın da rengidir. Firmanın kullandığı renklerin birbiriyle uyumsuz olması düşünülemez bile. Mecbur kalınmadıkça da kurumsal renkler değiştirilmez ve müşterilerin markayı o renklerle hatırlaması istenir.
Logo; markanın vaadidir. Markanın kimliğini güçlendirir ve akılda kalıcılığı arttırır. Logolar, müşteride olumlu duygular oluştururken, satın alma sürecinde o markaya yönelmede de önemli bir rol oynar. Tabi logo markayla rengin bütünleşmesinde tek başına yeterli değildir. Ambalaj tasarımı, satış noktası renkleri/dekorasyonu, paketlerdeki görseller, web sitesi vs. renkleri kendi içinde uyumlu olmak zorundadır. Aynı zamanda bu renkler marka vaadiyle örtüşmeli ve logo ile paralel olmalıdır.
Kissmetrics’in  araştırma sonuçlarına göre müşterilerin %80’i yeni bir ürün satın alma kararında ilk unsurun renkler olduğunu söylemiş ve aynı zamanda marka renginin, bilinirliği %80 oranında arttırdığı görülmüş. Yani renk doğru seçildiği takdirde, marka müşterinin hafızasında yer almayı başarabiliyor.
Örneğin kırmızı renk hemen hemen herkese Coca-Cola’yı çağrıştırır. Ya da Starbucks'ı yeşilden başka bir renkle görsek aldatılmış hissederiz herhalde.
Kısaca marka için seçilen renk; markayı en iyi anlatan, markanın özetini sunan renk olmalıdır. Herhalde Barbie’nin pembe yerine mavi olması düşünülemezdi değil mi?
Doğru bir renk seçimi ne yazık ki her zaman başarıya götürmez. Doğru bir marka kimliği yanında buna uygun marka rengi seçmek gerekir. Örneğin kırmızı, heyecan ve enerji rengidir. Coca-Cola kimliği de enerjik ve heyecanlıdır yani marka rengi, marka kişiliğini yansıtmıştır. Aralarında tezatlık olmadığı için de marka akılda kalıcı bir hal almıştır.
Kısaca; logo rengi markanın kısa bir özeti gibidir ve logoda verdiği mesajı doğru şekilde uygulayan markalar akılda kalıcı olurlar.






http://www.pazarlamaturkiye.com/marka-ve-renkler/